51
türe kazandırdığı tabirle, “ağırlık merkezi”ni aynı yere
mi kuruyor? Hayır! Aralarındaki en büyük fark da bu
zaten. Ona göre politikanın uzantısı bile olsa savaş,
kuvvete ve şiddete dayanır. Savaşmadan yenmek kavramına eğilmiyor çünkü zaten politika tıkandığı zaman
kuvvet ve şiddet devreye giriyor. Bu durumda, Clausewitz’e göre, yapılacak en doğru şey Sun Tzu’nun
tam tersine, düşman ordusunu imhâ etmektir. Düşman
ordusu imhâ edilmedikçe, en azından düşman ordusunun fiziksel olarak savaş gücü bitirilmedikçe, psikolojik olarak direnci, iradesi kırılmayacaktır. O yüzden
Clausewitz ağırlık merkezini düşman ordusunu imhâ
etme üzerine kurar. Clausewitz’e göre, bazı meselelerin savaştan başka yolu yoktur ve bunu kabul etmeyen
komutan daha fazla kanın dökülmesine sebep olur. Bu
gerçekliği kabul edip buna göre hareket etmek askerin
öncelikli işidir.
Peki neden? Neden aynı fenomen hakkında
Sun Tzu ve Clausewitz bu kadar farklı düşünüyor? Sonuçta fenomen aynı fenomen, öyle değil mi? Nedeni
yukarıda bahsettiğimiz gibi Clausewitz’in milletler çağında, “milletler arası savaş” çağında yaşamasıdır.
Milletler arası savaşta hânedânlar arası savaşın tam
tersine savaştığınız düşman yabancı bir millettir. Savaşı kazandığınız zaman düşman ordusunun, düşman
halkının hayatta kalması sizin için önemli değildir,
hattâ gâlip için düşman ordusunun yaşaması bir tehdittir. Ama hânedânlar arası savaşta düşman da aynı
halktır. Halka ve orduya zarar verme