Tan Yeri I. Yaz Sayısı | Page 36

32 diğer sorunu, yasama ve yürütme güçlerinin birbirlerine karşı meşruiyet iddiasında bulunma ihtimalleriydi. Yarı-başkanlık sistemlerinde de cumhurbaşkanı ve parlamentonun halk tarafından seçilmesi, başbakan ve kabinesinin de sonuç olarak halkoyundan çıkması, benzer bir meşruiyet iddiasına yol açmaktadır. Ancak, yarı-başkanlık sistemlerinde meşruiyet iddiası, yasama ve yürütme organları arasında değil, yürütme gücünü paylaşan cumhurbaşkanı ile başbakan ve kabinesi arasında cereyan etmektedir. Bu çatışma, saf başkanlık sistemlerinde rejim krizi de doğurabileceği halde, yarıbaşkanlık sistemlerinde sadece hükümet krizine neden olabilecektir. Çünkü yarı-başkanlık sistemlerinde cumhurbaşkanına tanınan meclisi feshetme yetkisi, bu tür çatışmaların rejim sorununa dönüşmeden çözülebilmesine olanak sağlayacaktır. Ne var ki, Weimar Cumhuriyeti’nde olduğu gibi, fesih yetkisinin herhangi bir anayasal sınıra tâbi olmadan sıkça kullanılmasının hükümet istikrarsızlığı yanında rejim istikrarsızlığına da yol açabileceği unutulmamalıdır. Kazananın Her Şeyi Alması: Saf başkanlık sistemlerinin bir diğer sorunu olan kazananın her şeyi alması ve siyasetin toplam-sıfır oyununa dönüşmesi ihtimali, yarı-başkanlık sistemlerinde de mevcuttur. Gerçekten bu sistemlerde cumhurbaşkanı ile parlamento çoğunluğu aynı siyasi eğilime sahip olduğunda kazanan, yürütme gücünün her iki kanadını da aldığı gibi, yasama organında da çoğunluk teşkil edebilecektir. Bu yüzden yarı-başkanlık sistemlerinde kazananın her şeyi alması, sadece yürütmede değil, yasama organında da hâkimiyet yaratacağından, saf başkanlık sistemlerine nazaran daha sert bir görünüme sahip olabilecektir. Ancak, devlet başkanı ile parlamentoya hâkim olan çoğunluğun siyasi eğilimleri birbirinden farklı olduğunda yarı-başkanlık sistemleri, kazananın her şeyi aldığı bir toplam-sıfır oyunu yaratmazlar. PARLAMENTER SİSTEME İŞLERLİK KAZANDIRACAK ÖNERİLER Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi: Parlamenter rejimde ortaya çıkabilecek tıkanmaları önlemek üzere, parlamentarizmi rasyonelleştiren Anayasa hükümlerini yürürlüğe koymak, bu rejimlere işlerlik kazandıracak etkili yöntemlerden biridir. 1980 öncesi parlamenter süreçte ortaya çıkan ve müdahaleyi teşvik eden kilitlenmelerin tekrar yaşanmasını önlemek amacıyla, 1982 Anayasası’nda bu tür hükümlere yer verilmiştir. Bunlardan en önemlisi, hükümet krizlerini önlemek amacıyla cumhurbaşkanına tanınan meclis seçimlerini yenileme yetkisidir. Bu yetki 1961 Anayasası’nda da vardı ancak kullanımı oldukça güç şartlara bağlandığı için uygulanması pek mümkün değildi. 1982 Anayasası’nın bunu basitleştirmesi, isabetli bir tutumdur. 1982 Anayasası’nın aynı nitelikte bir başka hükmü de, cumhurbaşkanının seçimindeki uzamaları ve tıkanmaları ortadan kaldırmayı amaçlayan düzenlemelerdir. 1980 darbesini tetikleyen etkenlerden birisi de, görev süresi dolan Fahri Korutürk’ün yerine, 5 ay boyunca yeni bir cumhurbaşkanının seçilememiş olmasıydı. 1982 Anayasası’nın bu hususta getirdiği basitleştirici düzenlemeler sayesinde, Özal, Demirel ve Sezer, sistemde bir kilitlenme olmadan, kolayca seçilebilmişlerdir. Yapıcı Güvensizlik Oyu: Parlamenter sistemlerin sıkça karşılaştıkları hükümet istikrarsızlıklarını önleyecek diğer bir yöntem ise, yapıcı güvensizlik oyu mekanizması olabilir. Federal Alman Anayasası ve İspanyol Anayasası’nda yer alan bu kavram, ‘parlamenter sistemde bir hükümetin ancak yeni başbakanın seçilmesiyle birlikte düşürülebilmesi’ olarak tanımlanabilir. ‘Yapıcı güvensizlik oyu, yıkmakta birleşen parlamento çoğunluğunun, yapmakta da birleşmesini şart koşmaktadır.’ Bu yöntemle muhalefet partilerinin yeni bir hükümet alternatifi yaratmadan mevcut hükümeti düşürmesi önleneceği için hükümet istikrarı sağlanacaktır. Parlamento Üyeliği ile Bakanlar Kurulu Üyeliğinin Aynı Kişide Birleşememesi: Parlamenter sisteme istikrar kazandıracak yöntemlerden diğeri de, Hollanda, Lüksemburg ve Norveç Anayasaları’nda olduğu gibi,