30
vardır. Başkanlık sistemlerinde hükümet politikaları,
farklı grupların ortak menfaatlerini değil, çoğunluk oylarıyla seçilen bir başkanın ideolojik, partizan, kimi
durumlarda da kişisel tercihlerini yansıtmaktadır. Bu,
çoğunlukçu eğilimi güçlendiren en önemli faktördür.
Oysa parlamenter sistemler iktidarın paylaşılmasına,
partiler arası koalisyonların kurulmasına olanak tanımaktadır. Bu yüzden, parlamenter sistemlerin müzakereye, pazarlıklara ve uzlaşmaya dayanan ortaklıkçı
demokrasiyi teşvik etmeleri daha muhtemeldir.8
Başkanlık sistemlerinin çoğunlukçu üslubunu
teşvik eden bir diğer faktör ise, başkana kararnameler
yoluyla yönetme yetkisi tanıyan anayasal düzenlemelerdir. Başkanın bu yetkisini istisnai durumlarda değil
de sürekli olarak kullanması, O’Donnell’ın yeni bir
kavram olarak öne sürdüğü, ‘delegasyoncu demokrasiler’e yol açmaktadır.9 Delegasyoncu demokrasi, kısaca yönetimde kişiselcilik olarak tanımlanabilir.
Yönetimde kişiselciliği teşvik eden asıl faktör, yürütmeyi hesap verir kılacak güçlü kurumların mevcut olmamasıdır.
Delegasyoncu
demokrasiler,
kurumsallaşma düzeyinin düşük olduğu siyasal yapılarda ortaya çıkarlar ve siyasal kurumların yürütme
yetkilerini sınırlayacak ölçüde güçlenmelerini engelleyen politikalar uygularlar. Bu süreçte demokrasi zayıflar ve kırılgan hale gelir.
tarafından seçilmesi ve oldukça geniş anayasal yetkilere sahip olması yönünden başkanlık sistemine, parlamentonun güvenine tâbi bir başbakanın ve bakanlar
kurulunun varlığı açısından da parlamenter sisteme
benzemektedir. Bir hükümet sisteminin parlamenter
mi yoksa yarı-başkanlık sistemi mi olduğunu tespit
edebilmek için, devlet başkanının anayasal yetkilerinin
genişliği ile bu yetkilerinin uygulamada ne ölçüde kullanılabildiğinin araştırılması gerekir. Devlet başkanının yetki kullanım derecesi, anayasal düzenlemeler
kadar siyasi şartlara da bağlıdır. Siyasi partilerden birinin parlamentoda mutlak çoğunluk elde edebi