Tan Yeri I. Yaz Sayısı | Page 34

30 vardır. Başkanlık sistemlerinde hükümet politikaları, farklı grupların ortak menfaatlerini değil, çoğunluk oylarıyla seçilen bir başkanın ideolojik, partizan, kimi durumlarda da kişisel tercihlerini yansıtmaktadır. Bu, çoğunlukçu eğilimi güçlendiren en önemli faktördür. Oysa parlamenter sistemler iktidarın paylaşılmasına, partiler arası koalisyonların kurulmasına olanak tanımaktadır. Bu yüzden, parlamenter sistemlerin müzakereye, pazarlıklara ve uzlaşmaya dayanan ortaklıkçı demokrasiyi teşvik etmeleri daha muhtemeldir.8 Başkanlık sistemlerinin çoğunlukçu üslubunu teşvik eden bir diğer faktör ise, başkana kararnameler yoluyla yönetme yetkisi tanıyan anayasal düzenlemelerdir. Başkanın bu yetkisini istisnai durumlarda değil de sürekli olarak kullanması, O’Donnell’ın yeni bir kavram olarak öne sürdüğü, ‘delegasyoncu demokrasiler’e yol açmaktadır.9 Delegasyoncu demokrasi, kısaca yönetimde kişiselcilik olarak tanımlanabilir. Yönetimde kişiselciliği teşvik eden asıl faktör, yürütmeyi hesap verir kılacak güçlü kurumların mevcut olmamasıdır. Delegasyoncu demokrasiler, kurumsallaşma düzeyinin düşük olduğu siyasal yapılarda ortaya çıkarlar ve siyasal kurumların yürütme yetkilerini sınırlayacak ölçüde güçlenmelerini engelleyen politikalar uygularlar. Bu süreçte demokrasi zayıflar ve kırılgan hale gelir. tarafından seçilmesi ve oldukça geniş anayasal yetkilere sahip olması yönünden başkanlık sistemine, parlamentonun güvenine tâbi bir başbakanın ve bakanlar kurulunun varlığı açısından da parlamenter sisteme benzemektedir. Bir hükümet sisteminin parlamenter mi yoksa yarı-başkanlık sistemi mi olduğunu tespit edebilmek için, devlet başkanının anayasal yetkilerinin genişliği ile bu yetkilerinin uygulamada ne ölçüde kullanılabildiğinin araştırılması gerekir. Devlet başkanının yetki kullanım derecesi, anayasal düzenlemeler kadar siyasi şartlara da bağlıdır. Siyasi partilerden birinin parlamentoda mutlak çoğunluk elde edebi