9
madı, 1990larda bu hayaller yıkıldı.
TY: Hocam, sonuç olarak, “hakların kolektif biçimde
tevdi edilmesi, post-modern feodalizmi yaratır” diyoruz o zaman?
KC: Çok güzel, aynen öyle, ağzına sağlık.
TY: Siz bir aydın olarak, biz de üniversiteli gençler
olarak bir sorunun tespitini yapıyoruz ve diyoruz ki
“Muhafazakar demokratlar ve mevcut hükümet..
KC: (araya girerek) Bir saniye geriye alırsak, kollektif
haklar olduğunda temsiliyet meselesi doğacak. Örneğin “Kürtlere hak tanıyalım”. O zaman, en iyi Kürt
kimse o sözcü olacak, hak sahibi olacak. Bu da fanatizme ve kalesine -kale zannettiği hücresine- çekilmeye sebep olacak. Üstelik, kendi içinde de misalen
eşeklik bir değerse herkes en yüksek sesle anırmaya
başlayacak ve insanlığını unutmaya gidecek. İnsanın
iş üzerinden, sarfettiği emek üzerinden değerli olduğu
gerçeğini de gözden kaçırtacak. “Ortak iş” bizi toplum
yapar. İnsan hakkı yapılan iş üzerinden temellenmelidir.
KC: 68 yazıydı, İstanbul’a döndüm, Hacettepe’de
okumaya başladım. Mahalleden arkadaşım Mehmet
de İstanbul İktisat’ta okumaya başlamıştı. Deniz Gezmiş’le birlikte hareket ediyorlardı. Demişlerdi ki “Çelişkiler bilendikçe ister istemez halk da ayaklanacaktır.
Baskı devrimi getirir.” Ben de demiştim ki “insan su
kazanı değil ki altını harlarsan patlasın. Tam tersine
plastik gibidir. Erir, kendini eritenin biçimini alır.”
Büyük baskı ve mahrumiyetler insanları hak peşinde
koşmaya değil tam tersine kendine ezen postalın “nasılsa beni ezecek” diyerek altına yatmaya sevk eder.
TY: Hocam Eric Hoffer tarihteki ayaklanmalara baktığı zaman der ki, bu ayaklanmalar baskının en sert olduğu zamanlarda değil, baskının gevşek olduğu
zamanlarda ortaya çıkmıştır. Buna katılıyor musunuz?
Örneğin Bolşevik Devrimi’ni ve Fransız Devrimi’ni
de }