TALENTPOLİTAN 1 | Page 138

tanınırlık tiyatroyu besliyor
• Ülkemiz tiyatrosu ile sinema-dizi sektörü arasındaki ilişkinin boyutlarından bahseder misiniz? Aslında biraz bahsettik. Bunlar birbirine hem bağımlı hem birbirinden bağımsız. Her ikisi de var. Mesela Genco Erkal sinema filmi çekmiştir ama şimdiye kadar hiçbir televizyon dizisinde oynamamıştır. 40 küsur senedir Dostlar Tiyatrosu var, tiyatro yapar; her sezon birkaç tane tiyatro oyunu sergiler; 70 küsur yaşında ama müthiş sahne performansı var; herkes onu tiyatrodan, sinemadan tanır, diziden tanımaz. Buna rağmen herkes tanır. Biraz dirayetle ilgili. Biz ne yapıyoruz? Bazen düşün tarzı yapıyoruz tiyatro yapabilmek için; tanınmak da artık çok önemli oldu. Tanınırlık tiyatroyu besliyor. Seyirci bununla da besliyor, ama dediğim gibi, çok da seyirci yok öyle gani gani... Bu iş biraz daha organizatörler vs. vs., burada da sektörel durumlar var. Sanat yapabildiğinizi veya halka inen sanat yaptığınızı iddia edin, tırnak içinde onu halka ulaştıracak organizatör yoksa yine yapacağınız bir şey yok. Her şey sektörleşmiş durumda. İşin kötüsü doğru sektörleşmemiş durumda! Doğru sektörleşse problem yok. Yatırım yapılmadığı için her şeyden biraz biraz var. Özellikle Türk sinemasında da öyle. Belli şirketlerin yaptığı filmler milyonlarca kişi tarafından izleniyor, diğer filmlerin hiçbiri izlenmiyor. Bu, diğer filmlerin kötü olduğu anlamına gelmiyor. Bir sürü denge var; dağıtımcı, şu, bu... O kadar çok denge var ki... Bu da başka bir durum, tekelleşme gibi sonuçları oluyor; çok yanlış yerlere gidiyor; dolayısı ile sanata hiçbir katkısı olmuyor. Doğru sektörleşmiş olsa böyle olmazdı. Tiyatroda da aynı, televizyonda da aynı, sinemada da aynı... Totalde para sahiplerinin, yani patron kişilerin, bu işten para kazanan kişilerin doğru yatırım yapması; onların bu işin üzerine fikir üretmesi, bu işi sektörleştirmesi lazım. Amerika’ da, İngiltere’ de dizileri kanallar çeker. Hemen hepsi iç yapımdır. Dev şirketler, dev platolarda çekerler; biz hala şehrin içinde korsan bir vaziyette, şehir korsanı gibi bir bölgeye konup orada bir şeyler yapmaya, sanat icra etmeye çalışıyoruz. Bu koşullarda olmuyor tabii. Sanat için plato lazım, mahallede çekim yapıyoruz. Orada bir sürü denge var. Çocuk giriyor, teyzenin biri halı silkiyor, yoldan geçen sana bakıyor; kesiyorsun, bir daha alıyorsun. Hangi arada sanat yapacaksın? Kendini ne zaman vereceksin? Bunun bir bütün haline gelmesi için daha başka yatırımlar yapılması gerekiyor. Tiyatroda da böyle ama birbirlerini besliyorlar artık bir şekilde. Televizyonda görünüyorsan oyununa seyirci bulma şansın artıyor. Televizyondasın diye oyuna seyirci yığılacak diye bir şey de yok. Zaten tiyatro seyircisi çok kısıtlı.
dünya ile rekabet edebilir boyuttayız
• Türkiye’ deki oyunculuğun batılı anlamda rekabet edebilir olması için nelere ihtiyacı var? Dile ihtiyaç var. Alttan gelen jenerasyon biraz daha iyi. Yabancı dille ilgili çok ciddi sıkıntılarımız var. Bireysel anlamda soruyorsanız dünya ile rekabet edemeyecek bir durum yok hatta batılı dediğimiz, bildiğimiz pek çok oyuncuya taş çıkartacak oyuncularımız var. Fakat mecrasını bulmak başka bir şey! Mecrasını bulamadıkları için onları pratikte göremiyoruz ama anlık olarak, beraber oynadığım bir oyuncunun ne kadar iyi olduğunu anladığım anlar oluyor. Dizide görülmeyebiliyor ama tiyatro sahnesinde pek çok tatlı an var. O bakımdan rekabet edebilir durumdayız zaten. Oralarda niye yokuz diye soruyorsanız, dilimiz yok bir kere. Bir yabancı yönetmenle çalışabilmek için çok iyi yabancı dil konuşuyor olman lazım bir kere. Bazen birden fazla yabancı dil konuşuyor olman
138