TALENTPOLİTAN 1 | Page 136

Bizi birbirimizden kopartacaklar söylemine teslim ettik kendimizi. Açıkçası kendimizden kopmayı tercih ettik. Komşumuzu, arkadaşımızı tutsak bunların hiçbirisi olmayacaktı. Birileri sürekli bize “Siz-biz” dediler, biz de “Sen sensin, ben benim” dedik. “Sen size git, ben bize gideyim” gibi bir duruma geldik. Bu, işin politik kısmı. Sanatçı olarak da bu eğitim sistemi birçok şeyin içini boşalttı. Eğitimin de, sanatın da çok kıymeti yok maalesef. Tarihi eserlere bakış açıları, sanata bakış açıları… Kıymet kalmadı. Halkın da elle tutacağı, savunacağı bir şey kalmadı. Bunu sanat olarak savunacağım bir alan çıkmadı. Dikkat ederseniz geleneksel olarak adlandıracağımız sanatların çoğu yok olmuştur. Kültürel kodlamalardan uzak, geri kalanı da dışarıdan dayatma, sonradan gelen şeyler. Senin kültürel olarak buna sahip çıkman, iki elinle buna yapışman için içsel olarak senin olduğunu hissetmen lazım. Kabaca şunu söyleyeyim. Bir gün Türkiye’de türkü söylemek yasaklanırsa herkes ayağa kalkabilir. Çünkü türkü söylemek hepimizin içselleştirdiği bir şey; ama opera yasaklanırsa, kimse çıkıp bir şey söylemez. Örnek veriyorum, çünkü opera sonradan gelmiş bir şey. Çoğu geleneksel sanat dalı kaybolduğu için; geleneksel ortaoyunu, karagöz-hacivat artık ramazan eğlencesi. Halbuki çok daha fazla şeyler ifade eder. Halktan kopmaya başladığında, sanat halktan ne zaman koparsa, o kopuştan sonra Cumhuriyet döneminde halk biraz yaklaşım gösterse de belli mecralarda, kentleşmede sanatın önemi ortaya çıkıyor. Köy Enstitüleri’nin, Halk Evleri’nin büyük katkısı oluyor fakat onların ilk dönemlerinin kapanmasıyla beraber sanatın halkla bağı 136