HİKAYE
şır, ekmeğimizi çıkarırdık. Köyde hava
bedava, su bedavaydı. Şehirde her şey
paraydı. Ne yapardık orada? Sonra insanın köyünü, doğduğu, büyüdüğü,
doyduğu toprakları terk etmesi kolay
mıydı? Alışabilir miydik şehirdeki hayata?
Bazen şehir, pembe hayallerle düşlerimizi süslerdi. Dağ kadar büyürdü;
merak ettiklerimiz, görmek istediklerimiz. Belki bu kadar üzülmemek
gerekti. Bilmediğimiz, görmediğimiz
yerleri görmek belki bize iyi gelecekti.
Kitapları ve okumayı çok sevdiğimden
şehrin kütüphanelerini merak ederdim en çok. Binlerce kitabı bir arada
görme hayali, daha da büyütürdü
ümitlerimi.
Yüksek binalar, gösterişli evler, arabalar, parklar, ışıklı yollar, büyük alışveriş
merkezleri, spor alanları, futbol sahaları, okullar, hastaneler, üniversiteler… Şehrin bilmediğimiz ne çok yeri
vardı.
diye. Çünkü dört gözlü düğmelerin bir
tanesi, iki düğme değerinde ya. Oyunda pek kıymetli bunlar. Güya geri getirip yerine dikecektim.
Düğmeler elden ele dolaştı. Ütüldü
de ütüldü. Uzun süre takip ettim ama
sonunda yüzlerce düğmenin arasında
görünmez oldu babamın düğmeleri.
Affet beni, canım babam. Biricik ceketini düğmesiz bıraktım. Sana şimdi
söyleyemem ki bütün bunları. Büyüyüp de sana yepyeni bir ceket alabilirsem bir gün, o zaman anlatırım sana
her şeyi. Gülüşürüz birlikte değil mi?
Sen de kızmazsın o zaman.
Kardeşim Halil ile eşyalarımızı topluyoruz. Kitaplarımı bir kutuya dolduruyorum. Annemin duvara astığı
takdirname ve onur belgelerimizi
indirirken, içimden coşkun bir ırmak
akıyor sanki. Okuyacağım! Mühendis
olacağım! Köyüm için halkım için iyi
işler yapacağım!
Öğretmenimiz Selma Hanım’ın sık sık
babama söyledikleri çınlıyor kulaklarımda:
-Bu çocuklar bu köyün en akıllı çocukları, okumalılar Hüseyin Bey!
“Bu çocuklar okumalı!”
“Köyde heder olmasınlar, yazık!”.
Babam susar, bir şey söyleyemezdi.
İşi gücü düşündüğü belliydi. İyi kötü
köyün bakkalını işletiyordu babam.
On on iki inek, bir kaç tarla, otuz kadar
tavuk, meyve ağaçları. Onlarla uğra-
Çok düşündü babam. Sonra babama hayallerimi anlattım uzun uzun.
Yalvardım, yakardım. “Gör bak baba,
derslerime çok çalışacağım; mühendis olacağım, yollar, köprüler, barajlar
yapacağım! Köyümüze güzel bir ev
yapacağım. Halil de doktor olacak!
Yazları hep köyümüzde olacağız yine.
Seni hiç çalıştırmayacağım daha.
Babam yürekli adam. Ben konuştukça
gözleri yıldız gibi parlıyor. Hayallerimizin büyüklüğü onu da heyecanlandırıyor. Kardeşim susuyor ben konuşuyorum, o konuşuyor ben susuyorum.
Bizdeki okuma aşkı sonunda galip
geliyor ve “ tamam” diyor.
“Taşınalım öyleyse. Sizi orada yalnız
bırakamam. Ben de manav dükkânı
açarım şehirde. Geçiniriz inşallah.”
Onun bu kararı vermesi kolay olmuyor elbette. Aylar geçiyor. Düşüncelerden bunalıyor. Uykusuz kalıyor. Alıyor,
veriyor, tartıyor, soruyor, çıkmazlarda
EKİM - KASIM - ARALIK 2015 53