SözŞehri 3. Sayı Apr. 2016 | Page 55

HİKAYE şır, ekmeğimizi çıkarırdık. Köyde hava bedava, su bedavaydı. Şehirde her şey paraydı. Ne yapardık orada? Sonra insanın köyünü, doğduğu, büyüdüğü, doyduğu toprakları terk etmesi kolay mıydı? Alışabilir miydik şehirdeki hayata? Bazen şehir, pembe hayallerle düşlerimizi süslerdi. Dağ kadar büyürdü; merak ettiklerimiz, görmek istediklerimiz. Belki bu kadar üzülmemek gerekti. Bilmediğimiz, görmediğimiz yerleri görmek belki bize iyi gelecekti. Kitapları ve okumayı çok sevdiğimden şehrin kütüphanelerini merak ederdim en çok. Binlerce kitabı bir arada görme hayali, daha da büyütürdü ümitlerimi. Yüksek binalar, gösterişli evler, arabalar, parklar, ışıklı yollar, büyük alışveriş merkezleri, spor alanları, futbol sahaları, okullar, hastaneler, üniversiteler… Şehrin bilmediğimiz ne çok yeri vardı. diye. Çünkü dört gözlü düğmelerin bir tanesi, iki düğme değerinde ya. Oyunda pek kıymetli bunlar. Güya geri getirip yerine dikecektim. Düğmeler elden ele dolaştı. Ütüldü de ütüldü. Uzun süre takip ettim ama sonunda yüzlerce düğmenin arasında görünmez oldu babamın düğmeleri. Affet beni, canım babam. Biricik ceketini düğmesiz bıraktım. Sana şimdi söyleyemem ki bütün bunları. Büyüyüp de sana yepyeni bir ceket alabilirsem bir gün, o zaman anlatırım sana her şeyi. Gülüşürüz birlikte değil mi? Sen de kızmazsın o zaman. Kardeşim Halil ile eşyalarımızı topluyoruz. Kitaplarımı bir kutuya dolduruyorum. Annemin duvara astığı takdirname ve onur belgelerimizi indirirken, içimden coşkun bir ırmak akıyor sanki. Okuyacağım! Mühendis olacağım! Köyüm için halkım için iyi işler yapacağım! Öğretmenimiz Selma Hanım’ın sık sık babama söyledikleri çınlıyor kulaklarımda: -Bu çocuklar bu köyün en akıllı çocukları, okumalılar Hüseyin Bey! “Bu çocuklar okumalı!” “Köyde heder olmasınlar, yazık!”. Babam susar, bir şey söyleyemezdi. İşi gücü düşündüğü belliydi. İyi kötü köyün bakkalını işletiyordu babam. On on iki inek, bir kaç tarla, otuz kadar tavuk, meyve ağaçları. Onlarla uğra- Çok düşündü babam. Sonra babama hayallerimi anlattım uzun uzun. Yalvardım, yakardım. “Gör bak baba, derslerime çok çalışacağım; mühendis olacağım, yollar, köprüler, barajlar yapacağım! Köyümüze güzel bir ev yapacağım. Halil de doktor olacak! Yazları hep köyümüzde olacağız yine. Seni hiç çalıştırmayacağım daha. Babam yürekli adam. Ben konuştukça gözleri yıldız gibi parlıyor. Hayallerimizin büyüklüğü onu da heyecanlandırıyor. Kardeşim susuyor ben konuşuyorum, o konuşuyor ben susuyorum. Bizdeki okuma aşkı sonunda galip geliyor ve “ tamam” diyor. “Taşınalım öyleyse. Sizi orada yalnız bırakamam. Ben de manav dükkânı açarım şehirde. Geçiniriz inşallah.” Onun bu kararı vermesi kolay olmuyor elbette. Aylar geçiyor. Düşüncelerden bunalıyor. Uykusuz kalıyor. Alıyor, veriyor, tartıyor, soruyor, çıkmazlarda EKİM - KASIM - ARALIK 2015 53