SözŞehri 3. Sayı Apr. 2016 | Page 33

DOSYA Ne kadar zaman olmuştu ziyaretlerine gitmeyeli. Öğlen sofrası için hazırladığı irmik helvasından küçük bir tabak kenara ayırdı. Yemekten sonra çocuğu görmeye gidecekti.  Ertesi sabah kadın, gene geceliğiyle mutfağa girdi, çaydanlığı ocağa oturtmadan elini televizyonun düğmesine uzattı, açmadı bu kez, bugün gene “Komşu Sesleri”ni dinleyecekti...  Yemek esnasında, alt kattaki bebeğin ağlayışını duydu, utandı. En son annesi hamileyken gitmişti evlerine. Epey zaman geçmişti üzerinden. Ne “geçmiş olsun” demişti ne de “güle güle büyüt”. Cinsiyetini bile bilmediği çocuk için ne götüreceğini bulmaya çalışırken, kapıyı çocuğun açacağını düşündü bir an, ne kadar ayıp olacaktı.  Akşamüstü, pencerenin önündeki çiçekleri sularken, kurumuş yaprakların bollaştığını fark edip ayıkladı. Gözleri karşı balkondaki yaşlı Şükran teyzeye takıldı. Yalnız yaşadığı evinin balkonundan sofra bezi silkeliyordu. Belinin büküldüğünü, hareketlerinin yavaşladığını yeni fark ediyordu. Saksılardan birini kucakladı, Şükran teyzeye ziyarete gidecekti. Kenarı kırçıl tüylü serçelerin balkonun ıslak demirlerinde birbirlerine sokuluşlarından aç oldukları kanaatine vardı. İki yılı aşkın bir süredir üst katların birinden ekmek ufalayan Hacıannenin yokluğu hatırına geldi. İki dilim ekmek alarak balkona çıktı.   Akşam, ağlayan gri bir günün ardından sırtına siyah paltosunu geçirmeye, yerini geceye vermeye çalışıyordu. Kadın perdeleri çekecekken, kıvrım büklüm sokağın ne kadar sükûnet içinde olduğunu gördü. Tıpkı, tıpkı çocukluğundaki akşamüstleri gibiydi. Başları önlerinde bir yığın aile reisi evlerine gidiyor, ara sıra su sıçratarak geçen bir taksi bu sükûneti bozuyordu. Elektrikler olmadığı için ezanı minareden okuyan müezzinin sesi, çocukluğunun müezzininin sesine ne kadar benziyordu.    Bir yerlerden mızıka sesi geldi kulağına; başka bir taraftan kadın kahkahası. Hayat her şeye rağmen güzeldi.  EKİM - KASIM - ARALIK 2015 31