DOSYA
Ne kadar zaman olmuştu ziyaretlerine
gitmeyeli. Öğlen sofrası için hazırladığı
irmik helvasından küçük bir tabak
kenara ayırdı. Yemekten sonra çocuğu
görmeye gidecekti.
Ertesi sabah kadın, gene geceliğiyle
mutfağa girdi, çaydanlığı ocağa oturtmadan elini televizyonun düğmesine
uzattı, açmadı bu kez, bugün gene
“Komşu Sesleri”ni dinleyecekti...
Yemek esnasında, alt kattaki bebeğin
ağlayışını duydu, utandı. En son annesi hamileyken gitmişti evlerine. Epey
zaman geçmişti üzerinden. Ne “geçmiş
olsun” demişti ne de “güle güle büyüt”.
Cinsiyetini bile bilmediği çocuk için ne
götüreceğini bulmaya çalışırken, kapıyı çocuğun açacağını düşündü bir an,
ne kadar ayıp olacaktı.
Akşamüstü, pencerenin önündeki
çiçekleri sularken, kurumuş yaprakların bollaştığını fark edip ayıkladı.
Gözleri karşı balkondaki yaşlı Şükran
teyzeye takıldı. Yalnız yaşadığı evinin
balkonundan sofra bezi silkeliyordu.
Belinin büküldüğünü, hareketlerinin
yavaşladığını yeni fark ediyordu. Saksılardan birini kucakladı, Şükran teyzeye ziyarete gidecekti.
Kenarı kırçıl tüylü serçelerin balkonun
ıslak demirlerinde birbirlerine sokuluşlarından aç oldukları kanaatine
vardı. İki yılı aşkın bir süredir üst katların birinden ekmek ufalayan Hacıannenin yokluğu hatırına geldi. İki dilim
ekmek alarak balkona çıktı.
Akşam, ağlayan gri bir günün ardından sırtına siyah paltosunu geçirmeye, yerini geceye vermeye çalışıyordu.
Kadın perdeleri çekecekken, kıvrım
büklüm sokağın ne kadar sükûnet
içinde olduğunu gördü. Tıpkı, tıpkı
çocukluğundaki akşamüstleri gibiydi.
Başları önlerinde bir yığın aile reisi evlerine gidiyor, ara sıra su sıçratarak geçen bir taksi bu sükûneti bozuyordu.
Elektrikler olmadığı için ezanı minareden okuyan müezzinin sesi, çocukluğunun müezzininin sesine ne kadar
benziyordu.
Bir yerlerden mızıka sesi geldi kulağına; başka bir taraftan kadın kahkahası. Hayat her şeye rağmen güzeldi.
EKİM - KASIM - ARALIK 2015 31