DOSYA
hallenin genç kızlarına iş düşerdi. Bir
araya toplanan kızlar kapı önüne konulan yaylı divanların üzerinde yünleri ince çubuklarla çırparak ipek gibi
yaparlardı. Kadınlar da tertemiz mis
gibi yıkanmış yatak şiltelerine ve yastık kılıflarına yünleri yerleştirerek yün
temizliğini bitirmiş olurlardı. Ayrıca
her günün ardından hiç aksatılmadan
içilen birde keyif çayı vardı. Gün içinde
ne kadar iş olursa olsun çay keyfinden
asla vazgeçilmezdi. Çünkü yorgun beden çay saatinde yapılan sohbetlerde
dinlenirdi.
Adı üstünde bahar temizliğiydi. Yün
işinin ardından çatı onarımı ve boya
badana işleri başlardı. Bu işlerde komşu erkeklerin yardımlaşmasıyla olurdu. Erkeklerin çalışması bitince sıra
evin genç kızına arkadaşlarıyla birlikte cam ve kapı silme görevleri düşerdi.
Cam ve kapı silme işi bittikten sonra
anneye eşyaları yerleştirme işi kalırdı.
Anneler bu işi yaparken kızlar bu kez
de mutfak temizliğine başlar; bütün
kap kaşık kapıya çıkarılır, alüminyumlar Arap sabunu ve ince tel ile parlatılırken bakır kaplarda ince kumla
kumlanır, sonrasında salça sürerek on
dakika bekletilir, son olarak deterjanla güzelce köpüklenir, durulanınca da
pırıl pırıl olurdu. Krom kaplar vimlenerek parlatılırdı. En kolayı da melamin
ismi verilen tabaklardı. Melaminler sadece bulaşık deterjanıyla köpüklenip
durulanırdı, her kabın kendine göre
temizleme usulü ve temizleme şekli
vardı. Bu işler samimi olan komşular
arasında yapılır, bir hafta birinin diğer
haftada öbür komşunun yaz temizliği böylece dayanışma içinde bitmiş
olurdu.
Yapılan temizlik işleri bittikten sonra
ise yazın keyfini çıkarmak kalırdı. Yazın keyfi öyle süslü püslü tatil köylerinde veya deniz kenarlarında değildi.
Sıcacık komşuluk ilişkileri içinde her
sabah sırayla bir komşunun evinde
veya bahçesinde gülerek oynayarak
eğlenceli kahvaltılar yapılırdı. ‘’Genç
kız gelir iş artırır, kocakarı gelir laf artırır’’ atasözüyle gençler uyarılırdı. Sofralar kalkar kalkmaz bulaşıklar yıkanır, gençler mahallede kimin nişanlı,
düğünü yakınsa el birliğiyle onun çeyizine yardım ederlerdi. Canları sıkılıp,
elişine ara vermek istediklerinde ise
kendi hallerinde yakan top, beş taş, ip
atlama veya çizgi gibi eğlenceli oyunlar oynarlardı.
Yazın gündüzü başka güzellikte, akşamı başka güzellikte yaşanırdı. Akşam serinliğinde bahçelerde erkekler
çay eşliğinde gündem konularından,
siyasetten sohbet ederken, kadınlar
da kendi sohbetlerini yaparlardı. Yatsı namazını cemaatle kılan nur yüzlü
dedeler camiden gelince etrafına çocukları toplar; vatan, millet, bayrak
sevgisinden bahsederek geç vakte kadar saygı, sevgi ve muhabbet çerçevesi içinde otururlardı. Sabah uyanınca
diledikleri hayır duayı gece ayrılırken
de dileyerek ‘’ hayırlı geceler’’ deyip
güzellikler içinde ayrılırlardı.
Komşu komşunun her zaman hayrına
çalışırdı. Ahlaki ölçülerle hareket edilirdi, İslam dini de bunu öğütlüyordu.
Mahalleye yeni taşınanlara gelince…
Komşular onları tüm sıcaklığıyla karşılar, taşınmalarına yardım ederlerdi. Yerleşene kadar diğer komşular
arasında anlaşmalı olarak birer öğün
yemek ikram edilir, yerleştikten sonra
ise yakın komşular toplanır tanışmak
için ‘’hoş geldin ‘’e gidilirdi. Daha sonra da yeni komşu iade-i ziyarete gelerek komşuluk ilişkilerini pekiştirirdi…
Mahallede yalnız yaşayan ihtiyarlar
varsa onların günlük ev işlerine, yemek yapımına veya hastane işlerine yardımcı olacak gönüllü insanlar
mutlaka bulunurdu. Maddi durumu
iyi olmayan fakir fukara kollanıp gözetilir; yiyecek, giyecek, yakacak neye
ihtiyacı varsa aralarında para toplanıp
ihtiyaçları karşılanırdı. Çünkü ‘’komşusu açken tok yatan bizden değildir’’
hadisi şerif-i bize komşuluğun ve pay-
laşmanın ne derece önemli olduğunu
anlatırdı.
Evlerden birine kışlık yakacak geldiğinde kapı önünde uygun bir yere
dökülürdü. Odunu veya kömürü sokakta gören delikanlılar yakacak sahibinin onlardan yardım istemesine
gerek kalmadan kolları sıvayarak kısa
bir süre içinde kömürlüklere taşırlardı. Karşılığında sunulan birer bardak
serin ayranla iki tarafında mutluluğu
gözlerinden okunurdu.
Düğünlerde erkek tarafına farklı, kız
tarafına farklı yardımlarda bulunulurdu. Örneğin; kız düğününde iki hafta
öncesi hazırlıklar yapılmaya başlanırdı, el işi olarak eksik kalmış işler varsa
komşularla birlikte yarım kalan işler
tamamlanır, danteller el emeği göz
nuru işlemelere çekilir, oyalar yazmalara dikilirdi. Daha sonra düğün
sahiplerinden bir aile ferdi, genç kızı
olan evleri tek tek gezerek çeyiz yıkamaya ve çeyiz asmaya davet ederdi.
Seksenli yıllarda çamaşır makinesi
her evde olmadığı için çamaşırlar elde
yıkanırdı. Sırası üzerine dört leğen konulur, bu leğenlerde köpüklenip durulanan çeyizler kar gibi bembeyaz
olunca yarı nemli kurutulup ütülenir
ve çeyiz asma işlemine geçilirdi. On
onbeş genç kız güle oynaya çeyizi iki
veya üç gün boyunca evin bir ya da iki
odasına asarlardı. Diğer taraftan da
komşu kadınlar; kızın yataklarını, yorganlarını, yastıklarını yani bütün yün
işlerini yaparlardı. Sonrasında gelin
hamamı erkek evi tarafından tutulur,
çeyiz asma işinde yardımlaşan kızın
arkadaşları ve kom