31
nını belirleyen bir şey olmanın ötesine
çıkabilsin diye çevresiyle birlikte düşü-
nüldüğünde, peyzaj mimarisi o yaşama
alanının aslında periferi olarak daha da
genişletilmesidir. Orada da bir kurgu
vardır. O yaşama alanıyla birlikte hare-
ket edebilecek rasyonaliteye ve doğaya
sahip olunmalıdır, ki o zaten peyzajın
düzenlenmesidir.
Bugün bunun en iyi örnekleri her ne
kadar Claude Lorrain ile başlamış daha
sonra Fransa’da yaygınlaşmış olarak
gözükse de, bahçe sanatı binlerce yıl-
dır Doğu’da olan bir şeydir. Çünkü,
Budizm’in kendi içerisinde doğayla bir
olma anlayışına göre, eğer siz hayatı ken-
dinizin bir parçasıymış gibi kabul edip
onunla beraber yaşamayı seçiyorsanız
ona ihanet edemez, onu bozamaz, onu
dağıtamazsınız. Ancak onunla birlikte
hareket ederseniz ve o sizi benliğine alır.
Dolayısıyla Uzak Doğu peyzajı, doğayı
bir şekilde manipüle edip kurgulamak
değil, onunla barışık bir şekilde hareket
etmek olarak görmüştür. İslam tasav-
vufunda da bir olmanın çok büyük bir
yeri vardır. Osmanlı insanı buna insan-ı
kamil diyor. Yaratıcıyla bir olmak, birleş-
mek, vahdet-i vücud. Biz orada daha çok
felsefi boyutta içe kapalı kalmışız. Uzak
Doğu bu içeri kapalılığı dış dünyayla da
birleştirebilmiş. Aramızda yöntemleri-
miz ve yollarımız açısından büyük bir
fark var ama sonuç itibariyle yok.
P: Bir mekanı projelendirmek ile tasarı-
mını yapmak arasındaki çizgi nedir?
YK: Tasarım dediğimiz şey hep kağıt
üzerinde kurgulamak olarak algılanır.
Halbuki kağıt üzerinde yaptığınız şey
sadece bir düşüncenin başkaları tara-
fından için sizin kurmuş olduğunuz bir
cümledir. Bu cümle yazılı değildir ama
çizgiler, şekiller halindedir. Onun haya-
ta geçirilebilmesi ise başka araçlar va-
sıtasıyla mümkündür. Ancak tasarımla
gerçekliğin örtüşebilmesi de zaman içe-
risinde bilinçli veya gayri ihtiyari müda-
halelerle kendini bulabilecek bir şeydir.
İlk başta kurguladığınız şey hiçbir za-
man mükemmel olan değildir. Mükem-
mel olan yaşama sürekliliği ve sizinle
birlikte gelişecek bir zaman diliminden
sonra ortaya çıkacak bir tür doğallığı da
barındıran bir şeydir.
Örneğin, bugün Batılı peyzaj mimarları,
kağıt üzerinde net olarak kurgulanmış
binaların etrafına o peyzajı oluşturduk-
tan sonra o peyzajın içine asla yürüme
aksları kurmazlar. Yürüme aksları ken-
diliğinden belirir. Çünkü yayalar kul-
lanmaya başladıktan sonra, en kısa veya
en keyifli istikametler yayaların yoğun-
luğundan o hatlar zamanla çimenlerin
ezilmiş olduğu patikalara dönüşürler. O
noktada mimarlar o alanları yaya yolu
yaparlar. İşte bu kağıt üzerinde olmayıp,
hayatla beraber oluşan bir kurgudur. P