Perspective Perspective 28 | Page 52

50
Her oyuncunun bir stili olmalı ve herkes kendini bu şekilde geliştirmenin peşine düşmeli bence oyunculukta.
gelişmek yerine durakladığı, bazen duraklatıldığı ve hatta sonra gerilediği bir ortamda, orda da 4-5 yıl içerisinde bir memur zihniyeti baş gösterdi ve ben istifa etmek durumunda kaldım. İyi ve ses getiren işlere imza atmıştık ilk yıllarında. Bu arada ilk dizim“ Evdeki Yabancı” için Kanal D ve Abdullah Oğuz( ANS) den bir teklif geldi ve sağ olsun değerli Tilbe( Saran) de benden övgüyle bahsetmiş onlara ve TV sektörü hiç aklımda yokken ben kendimi İstanbul-Kocaeli arasında mekik dokurken buldum. İlk 2 sene boyunca epey ağır, yorucu bir tempoydu. Oyunculuk hayatımda değil belki ama“ şöhret” kelimesinden haz etmediğimden“ tanınır” olmamı ve biraz da para kazanmamı sağlayan ilk işimdi televizyonda.
En başta çok istekli olmamama rağmen, salt tiyatro idealiyle yetiştirilmiş biri olarak, mümkün mertebe benim katkıda bulunabileceğim veya bana katkı sağlayabilecek işler yapıp, seçici olmaya gayret gösterdim sonra da.
P: Bir röportajınızda“ Kendi mesleğimde kimseye imrenmiyorum, çünkü kendimle yarışıyorum.” demişsiniz. Kendinize örnek aldığınız, rol model olarak seçtiğiniz bir oyuncu yok mu?
T. F.: Evet bu her alanda öyle oldu aslında küçüklüğümden beri. Yetiştirilmemle ve nasıl algıladığımla ilgili bir şey bu galiba … Tabii ki yerli ve yabancı birçok insan var beğendiğim, izlemekten çok keyif aldığım; ama her oyuncunun bir stili olmalı ve herkes kendini bu şekilde geliştirmenin peşine düşmeli bence oyunculukta. Çünkü dediğim gibi bu işte kendini geliştirmenin limiti,” Ben oldum şimdi düşüyorum hatta” algısının yeri yoktur asla oyunculukta.
P: Hem tiyatro sahnesinde yer alıp hem de sinema ve televizyon dizilerinde oynadınız. Peki siz kendinizi hangisine daha yakın olarak görüyorsunuz?
T. F.: Hiçbirine uzak olarak görmüyorum ama tabii ki ilk göz ağrım tiyatro ve sahnede olmak kadar insana haz veren bir şey yok. Ben sanırım tiyatro ve sinema gibi başı ve sonunun ne olduğunu bildiğim, bu karakteri baştan sona nasıl şekillendirmeliyim diye düşünüp kıvranabileceğim, beni zorlayan, o karakteri geliştirmeye zaman tanıyan işleri seviyorum. Dizilerin de hakkını yemeyelim tabii. o da oyunculuğun ayrı bir pratiği...
P: Sinan Tuzcu’ nun yazdığı“ Sürmanşet” adlı oyun politik bir konuyu işliyordu. Oyuncuların politik duruşlarının olması gerektiği hakkında ne düşünüyorsunuz?
T. F.: Kesinlikle olması gerektiğini