Perspective Perspective 28 | Page 53

mi çektik. O da harika bir ekipti. Sevgili Ozan Açıktan yönetti, ben, konservatu- ardan sınıf arkadaşım Esra Bezen Bilgin, Nehir Erdoğan ve İlker Kaleli oynadık. Adı “SİLSİLE”. düşünüyorum. Geçenlerde bir oyuncu arkadaşımızın verdiği bir röportajda “oyuncunun politik duruşunun olma- ması gerektiğine” dair düşüncelerini okudum ve yadırgadım. Hele ki şu anda içinde bulunduğumuz ülke ve bu sis- tem içerisinde, tiyatroların ışığı tek tek söndürülüp, tiyatronun ve kültürün bir milletin en değerli hazinesi olmaktan çıkarılmaya çalışıldığı bir dönemde… Kesinlikle. P: Kültür Bakanlığı bu yıl destek göre- cek özel tiyatroları açıkladı. ‘Rekor Des- tek’ diye duyurulan liste, bugüne kadar verilen en büyük yardım. Ama, bakan tarafından Gezi’yi destekledikleri için üstü çizildiği söylenen tanınmış tiyatro- lar bu listede yok. Bu konuda ne düşü- nüyorsunuz? P: Yeni sezonda yönetmenliğini Hira Tekindor’un yaptığı Kim Korkar Hain Kurttan adlı oyunla sizi yeniden sah- nede görebileceğiz. Bize biraz oyundan bahsedebilir misiniz? T.F.: Geçen sene de Haluk Abi(Bilginer) bana oyun teklif etmişti ve benim birkaç yıldır sahneden uzak kaldığım, belki de kalmak istediğim bir dönemdi. Sonra yine, bu iş teklif edildiğinde, zaten oyun müthiş, yazarı Albee daha ne olsun de- dim. Hele ki Zerrin Tekindor’la, çok ön- ceden tanıdığım ve sevdiğim bir aktrisle oynama şansına sahip olmak kadar ke- yifli bir şey yok. Hira da benim için çok özeldir. Küçüklüğünden beri tanırım ve ilk yönetmenlik tecrübesinde birlikte ol- mak özel bir deneyim bir oyuncu için. Aile işi yapar gibi olduk yani aslında. Ve gerçekten keyifle çalışıyoruz. 25 Aralık prömiyer. Böyle bir ekiple daha önemlisi kalben sevdiğim, asla rahatsızlık duy- madığım insanlarla çalışmak çok büyük bir keyif. Oyun o dönemin “American Dream” kavramının dışında yer bulmuş bir tarih profesörünün ve üniversite baş- kanının kızının tutku ve nefretle ilerle- miş 23 yıllık ilişkilerinin son demlerini anlatıyor. Genç bir çifti evlerine davet etmeleriyle beraber gelişen bence için- de “kara mizah” barındıran ve gördü- ğüm, okuduğum, izlediğim en şaşırtıcı, en çarpıcı finallerden birine sahip oyun diyebilirim. Böyle bir oyunun 27 yıldır Türkiye’de oynanmaması da bizi en şa- şırtan durumlardan biri oldu. En son Çetin Hoca(Tekindor) oynamış Ayten Gökçer’le birlikte 1987 senesinde… P: Biz sizi televizyon dizilerinde görmeyi özledik. Yakın zamanda gerçekleşecek bir projeniz var mı? T.F.: Şu anda bütün enerjimi tiyatroya saklamak istiyorum. Daha önce de de- nediğim gibi tiyatro, dizi birbirine gir- di mi, “oltalar suyun altında karışıyor”. Beklediğiniz ölçüde saygın, düzgün bir iş çıkaramayabiliyorsunuz. Birkaç dizi var tabii okuduğum şu an ama yapar mı- yım bilmiyorum. TV sektörü son birkaç yıldır iyiden iyiye birbirine girdi. Krallar, TV sektörü son birkaç yıldır iyiden iyiye birbirine girdi. Krallar, krallıklar çoğaldı. krallıklar çoğaldı. Kralcılar daha da be- ter... İktidara destek veren ve vermeyen sanatçılar diye bir ayrıma gidildi neden- sizce yine Gezi’den sonra. O yüzden pek adaletli bulmuyorum bu rating mesele- sini, artık asla inandırmıyor, bir ideale hizmet etmiyor ki. Bu yıl bir sinema fil- T.F.: Öyle oldu evet. Maalesef... Bu ti- yatroların arasında şu an benim de bün- yesinde bulunduğum “Oyun Atölyesi” de var. Böyle bir plana gidileceği zaten biliniyordu. Kim yanındaysa ona destek çıkmak vasfına, ne olduğuna, neler üre- tildiğine bakmadan. Asıl son 10 yıldır ülkemizdeki derin yara bu. Üstü ban- dajlandı sadece ama iç kanama yıllardır devam ediyor. Başını gururla dik tutan- ların, ram etmeyenlerin harcanmayaca- ğı, kazanılacağı ve kazanacağı günleri bekliyoruz biz de . “Üzücü... Üzücü... Üzücü...” P: Son olarak, GSÜ öğrencilerine ilet- mek istedikleriniz var mı? T.F.: GSÜ zaten uzun yıllardır kendini kanıtlamış, bu ülkenin en iyi üniversi- telerinden biridir tartışmasız. Burada buluşan öğrencilerin ve bu birliğin de politik bir yapısı olduğuna inanıyorum. Bir kesimin iddia ettiği gibi 90 jeneras- yonunun apolitik olduğu düşünülse de… Ne olduğu yakın zamanda ispat- landı da zaten. Şu an için söyleyeceğim tek bir şey var. O da gördüğüm bildiğim kadarıyla, bu haysiyetli, dik başlı du- ruşlarına devam etmeleri, inandıkları uğruna, idealleri uğruna çağımızda in- sana kolayca sunulan, zerk edilen kirli tekliflere, yollara başvurmamaları, taviz vermemeleri, oluşturdukları kişiliklerini ne olursa olsun korumaları. Ben inanı- yorum ki hala... Belki epey sonra, belki daha yavaş ama “DOĞRULUK” mutlaka bir gün kazanacak! Çok teşekkürler, say- gılarımla... P 51