mi çektik. O da harika bir ekipti. Sevgili
Ozan Açıktan yönetti, ben, konservatu-
ardan sınıf arkadaşım Esra Bezen Bilgin,
Nehir Erdoğan ve İlker Kaleli oynadık.
Adı “SİLSİLE”.
düşünüyorum. Geçenlerde bir oyuncu
arkadaşımızın verdiği bir röportajda
“oyuncunun politik duruşunun olma-
ması gerektiğine” dair düşüncelerini
okudum ve yadırgadım. Hele ki şu anda
içinde bulunduğumuz ülke ve bu sis-
tem içerisinde, tiyatroların ışığı tek tek
söndürülüp, tiyatronun ve kültürün bir
milletin en değerli hazinesi olmaktan
çıkarılmaya çalışıldığı bir dönemde…
Kesinlikle.
P: Kültür Bakanlığı bu yıl destek göre-
cek özel tiyatroları açıkladı. ‘Rekor Des-
tek’ diye duyurulan liste, bugüne kadar
verilen en büyük yardım. Ama, bakan
tarafından Gezi’yi destekledikleri için
üstü çizildiği söylenen tanınmış tiyatro-
lar bu listede yok. Bu konuda ne düşü-
nüyorsunuz?
P: Yeni sezonda yönetmenliğini Hira
Tekindor’un yaptığı Kim Korkar Hain
Kurttan adlı oyunla sizi yeniden sah-
nede görebileceğiz. Bize biraz oyundan
bahsedebilir misiniz?
T.F.: Geçen sene de Haluk Abi(Bilginer)
bana oyun teklif etmişti ve benim birkaç
yıldır sahneden uzak kaldığım, belki de
kalmak istediğim bir dönemdi. Sonra
yine, bu iş teklif edildiğinde, zaten oyun
müthiş, yazarı Albee daha ne olsun de-
dim. Hele ki Zerrin Tekindor’la, çok ön-
ceden tanıdığım ve sevdiğim bir aktrisle
oynama şansına sahip olmak kadar ke-
yifli bir şey yok. Hira da benim için çok
özeldir. Küçüklüğünden beri tanırım ve
ilk yönetmenlik tecrübesinde birlikte ol-
mak özel bir deneyim bir oyuncu için.
Aile işi yapar gibi olduk yani aslında. Ve
gerçekten keyifle çalışıyoruz. 25 Aralık
prömiyer. Böyle bir ekiple daha önemlisi
kalben sevdiğim, asla rahatsızlık duy-
madığım insanlarla çalışmak çok büyük
bir keyif. Oyun o dönemin “American
Dream” kavramının dışında yer bulmuş
bir tarih profesörünün ve üniversite baş-
kanının kızının tutku ve nefretle ilerle-
miş 23 yıllık ilişkilerinin son demlerini
anlatıyor. Genç bir çifti evlerine davet
etmeleriyle beraber gelişen bence için-
de “kara mizah” barındıran ve gördü-
ğüm, okuduğum, izlediğim en şaşırtıcı,
en çarpıcı finallerden birine sahip oyun
diyebilirim. Böyle bir oyunun 27 yıldır
Türkiye’de oynanmaması da bizi en şa-
şırtan durumlardan biri oldu. En son
Çetin Hoca(Tekindor) oynamış Ayten
Gökçer’le birlikte 1987 senesinde…
P: Biz sizi televizyon dizilerinde görmeyi
özledik. Yakın zamanda gerçekleşecek
bir projeniz var mı?
T.F.: Şu anda bütün enerjimi tiyatroya
saklamak istiyorum. Daha önce de de-
nediğim gibi tiyatro, dizi birbirine gir-
di mi, “oltalar suyun altında karışıyor”.
Beklediğiniz ölçüde saygın, düzgün bir
iş çıkaramayabiliyorsunuz. Birkaç dizi
var tabii okuduğum şu an ama yapar mı-
yım bilmiyorum. TV sektörü son birkaç
yıldır iyiden iyiye birbirine girdi. Krallar,
TV sektörü son birkaç
yıldır iyiden iyiye
birbirine girdi. Krallar,
krallıklar çoğaldı.
krallıklar çoğaldı. Kralcılar daha da be-
ter... İktidara destek veren ve vermeyen
sanatçılar diye bir ayrıma gidildi neden-
sizce yine Gezi’den sonra. O yüzden pek
adaletli bulmuyorum bu rating mesele-
sini, artık asla inandırmıyor, bir ideale
hizmet etmiyor ki. Bu yıl bir sinema fil-
T.F.: Öyle oldu evet. Maalesef... Bu ti-
yatroların arasında şu an benim de bün-
yesinde bulunduğum “Oyun Atölyesi”
de var. Böyle bir plana gidileceği zaten
biliniyordu. Kim yanındaysa ona destek
çıkmak vasfına, ne olduğuna, neler üre-
tildiğine bakmadan. Asıl son 10 yıldır
ülkemizdeki derin yara bu. Üstü ban-
dajlandı sadece ama iç kanama yıllardır
devam ediyor. Başını gururla dik tutan-
ların, ram etmeyenlerin harcanmayaca-
ğı, kazanılacağı ve kazanacağı günleri
bekliyoruz biz de . “Üzücü... Üzücü...
Üzücü...”
P: Son olarak, GSÜ öğrencilerine ilet-
mek istedikleriniz var mı?
T.F.: GSÜ zaten uzun yıllardır kendini
kanıtlamış, bu ülkenin en iyi üniversi-
telerinden biridir tartışmasız. Burada
buluşan öğrencilerin ve bu birliğin de
politik bir yapısı olduğuna inanıyorum.
Bir kesimin iddia ettiği gibi 90 jeneras-
yonunun apolitik olduğu düşünülse
de… Ne olduğu yakın zamanda ispat-
landı da zaten. Şu an için söyleyeceğim
tek bir şey var. O da gördüğüm bildiğim
kadarıyla, bu haysiyetli, dik başlı du-
ruşlarına devam etmeleri, inandıkları
uğruna, idealleri uğruna çağımızda in-
sana kolayca sunulan, zerk edilen kirli
tekliflere, yollara başvurmamaları, taviz
vermemeleri, oluşturdukları kişiliklerini
ne olursa olsun korumaları. Ben inanı-
yorum ki hala... Belki epey sonra, belki
daha yavaş ama “DOĞRULUK” mutlaka
bir gün kazanacak! Çok teşekkürler, say-
gılarımla... P
51