Perspective Perpective Sayi 33 | Page 41

bir afiş yaptık. İstanbul’un muazzam Boğaz’ı var orada çok güzel grafik öğe- ler var, bunlarla ilgili ilk işleri biz yaptık zannediyorum, bu da güzel bir şey. Ben bunun sadece İstanbul’a bağlı kalmasını istemiyorum aslında, diğer şehirleri de konu alabiliriz. Ama İstanbul çok özel, çok farklı bir şehir bence. O tişörtleri yapınca beni Adanalı zannetmeye başlamışlar daha komiği. Halbuki değilim. P: Hiç negatif bir eleştiri aldınız mı? Kağıthane de neymiş diyen birileri oldu mu? E.T: Hiç olmadı biliyor musunuz? 2011’den 2016’ya kadar, yedi sene ol- muş, yedi senede tek bir negatif eleşti- ri almadım. Negatif eleştiri ancak şöyle oluyor, iki ya da üç kere oldu: “Dükka- nınıza geldik kapalıydı, çalışan arkadaş koşarak geldi açtı sonra da bize surat yaptı, yemek yiyordum diye”. Bunlar in- san takdiriyle ilgili bir şey, olabilir, bunu engellemenin imkanı yok. Ama ürün- lerle ilgili, genel fikirlerle ilgili, Kağıtha- ne kavramıyla ilgili hiç kötü bir eleştiri almadık. Bu sene çok az turistimiz var ama geçen sene Amerika’dan biri gelip, “Ben sizi bilmem kimin bloğunda oku- dum ve çok heyecanlandım onun için geldim” diyerek dükkanda ne varsa alıp Amerika’daki arkadaşlarına götürdü. Bu çok güzel bir şey mesela. içeri girenlerin büyük bir çoğunluğu diyor ki, “Benim de hayalimde defter yapmak vardı, ben de böyle kırtasiye gibi bir yer açmayı çok isterdim, siz yapmışsınız bak gördün mü?” Demek ki insanlara hoş gelen bir şey, herhâlde böyle bir yönü de var. P: Kağıthane’de herkese hitap edecek ürün bulmak mümkün. Giren herkes mutlaka elinde bir poşetle çıkıyor. Bunu nasıl sağlıyorsunuz? E.T: Ben yurtdışına her gittiğimde yap- tığım yüklü alışverişlerden sonra, niye 39 aldım bu kadar şeyi diye d üşünüyorum. Bu sevgi ve tutkuyla olan bir şey, bir anda kendini onları alırken buluyorsun. Benim bunlara ihtiyacım var mı? Yok. Zaten buradan da dükkanın sloganını koydum: Buradaki hiçbir şeye ihtiya- cınız yok ama gördüğünüzde hepsini birden almak isteyeceksiniz. Aynen öyle oluyor, içeri giriyorlar, içerideki hiçbir şeye kimsenin ihtiyacı yok, yani ne ola- cak üstünde kocaman lüfer olan ince uzun bloknotun olmasa. Ama onu gö- rünce, “Güzel durur benim klavyemin önünde, hem de yer tutmaz, haydi ala- yım” diyorsun. İçerideki neşeli ürünleri görüyorsun, mesela sevgililere sevgililik cüzdanı, mesela sevgilin yok geri koyu- yorsun ama için kalıyor onda, öbürüne bakıyorsun, buna bakıyorsun, gidiyor- sun hiç olmadık küçük bir defter alıyor- sun. Yani o ürünler de buna etki ediyor aslında, öyle bir formülü de var. P: İlk başlarda pazarlama hakkında bir şey düşünmüş müydünüz? Şu anda kulaktan kulağa yayılan Karaköy’de sembol ve bir marka oluşturmuş şe- kilde ama yolculuğun en başında bir stratejiniz var mıydı? E.T: Ben yıllarca reklamcılık yaptığım halde burası için hiç reklam yapmadım. Hiçbir yerde bir reklam, ilan dönmedi ama sosyal medyayı çok ciddiye aldım. Facebook’ta hem kurumsal hem ar- kadaşlık olarak iki sayfamız var, 5000 küsur izleyicimiz var, satın alınmış de- ğil bunlar. Instagram hesabını da çok ciddiye alıyoruz, orada yine 5000 küsur takipçimiz var. İlk günden itibaren ad- res topladık, gelip alışveriş eden hatta etmeyen herkesin adresini aldık, 6000 adet adresimiz vardı fakat yeni bir yasa çıktı adres verenlerin imzası olması ge- rektiğine dair. Dolayısıyla hepsini sildik tekrar baştan adres toplamaya başladık. Şu anda yine 1500’lerde sayılırız. Mail