Perspective Perpective Sayi 33 | Page 42

40 yoluyla gittiğimiz etkinlikleri, indirimle- ri duyuruyoruz. Arada bayram mesajları yolluyoruz, kendimizi hatırlatıyoruz. Bir de ben dikkat ettim, hep çok samimi bir dili olsun istedim Kağıthane’nin marka olarak. “Bayramınız en içten dilekleri- mizle kutlarız” demek yerine mesela, “Eski bayramlarda mendil verilirdi, likör içilirdi; şimdi bizden bir kart alıp yolla- yın” gibi... Doğrudan, ne demek istiyor- sak mesajı net veren, hafif sokak diline çalan ama sevimliliği içinde laubaliliği olmayan mesajlar kullanıyoruz. P: Adana Portakal Çiçeği Festivali için tişört tasarlamışsınız. Çok da güzel tasarımlar vardı. Bu fikir, proje nasıl ortaya çıktı? E.T: Bu markadan dolayı biz Ayşe Arman’la tanıştık ve o benimle ilgili Hürriyet gazetesinde 2012 senesinin on ikinci ayının on ikinci gününde “Muh- teşem Kadın” başlıklı bir röportaj yayın- ladı. Birbirimizi de çok sevdik. Ondan sonra, Adana Portakal Çiçeği Festivali için ondan fikir istemişler, onun da aklı- na tişört yapsak satar mıyız diye bir fikir gelmiş. Benden rica etti, böyle bir şey ya- par mısın diye, ben de tasarım yaptım, yanılmıyorsam dokuz taneydi. Adanalı- ları biraz inceledik, bir iki tane adanalı arkadaşım vardı zaten onlardan da bi- liyordum nasıl olduklarını. O tişörtleri yapınca beni Adanalı zannetmeye baş- lamışlar daha komiği. Halbuki değilim. P: Başka bir yerde açma planınız var mı Kağıthane’yi? E.T: Şimdilik yok. Hele de bu dönemde hiç yok. Sorarsanız son bir kaç ay tüm perakende sektörü gibi bizim işlerimiz de çok kötüydü. Bir tane Galata’da küçük bir dükkan açtım, bir tane Nişantaşı’nda açtım buradan sonra, bir tane Trump’ta açtım ve bunların hepsi de zamanı geldi kapandı. Trump’taki iş yapmadı, Nişan- taşı’ndaki tatsız oldu. O yüzden şimdi burası kendi kontrollü alanımız, ümit ederim burada o kontrol içinde devam edebilirim. Esasında bir perakende mar- kanın çok fazla şubesi olması lazım ki daha fazla satış yapsın ve bu güzel bir kazanca dönüşsün ama bu dükkan kira- larıyla, kağıdı satarak o işin altından kal- kamıyorsunuz. Kağıtları üç lira, beş lira, on lira satarak, kocaman kocaman kira- lar çıkmıyor ki bugün İstiklal Caddesi gibi bir yer ya da karşı tarafta Cadde›de bile bir sürü dükkan kapıyor, daha güç- lü markalar, kurumsal olduğunu düşün- düğüm markalar... Onun için şimdilik düşünmüyorum ama internet sitemize biraz daha hareket getirmek istiyorum, bakalım belki o yoldan ilerlemek daha doğru olabilir. P: Karaköy son dönemlerde bir kimlik oluşturdu ve bizce Kağıthane bu kim- liğe çok uyuyor. Tek ve Karaköy’ün kimliğiyle bu kadar bütünleşmiş ol- ması da insanları buraya çekiyor, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? E.T: Bunu bana ilk kardeşim söyledi, kardeşim yılların deneyimli işletmeci- sidir. Ben şube açmaya karar verince dedi ki: “Bence yapma, çünkü insanlar Karaköy’e gelip senin markanı bulduk- ları zaman çok özel bir şey bulduklarını düşünüyorlar ama şimdi sen başka yer- lerde şube açarsan o zaman her yerde sana ulaşım hakları olacak ve buradaki, bu ağız sulandıran, yaşasın çok iyi bir şey buldum hissi veren şey olmayacak, sen onlara gitmiş olacaksın. Halbuki on- lar sana gelse daha iyi değil mi?” Ama biz öbür yerlerde çok güzel kendi- mizi tanıttık. Nişantaşı’ndaki dükkanın mesela vitrini kocamandı ve vitrini gö- rünce “Kağıthane neymiş?” derken kaza yapıyordu insanlar önümüzde devamlı. Çok değişik vitrinler yapıyorduk orada. Güzeldi, tanıtım olarak kullandım on- ları ama hakikaten başka yerde dükkan açmak, hele alışveriş merkezleri çok zor oluyor. O ruhu orada yakalayamıyorsu- nuz. .P