40
yoluyla gittiğimiz etkinlikleri, indirimle-
ri duyuruyoruz. Arada bayram mesajları
yolluyoruz, kendimizi hatırlatıyoruz. Bir
de ben dikkat ettim, hep çok samimi bir
dili olsun istedim Kağıthane’nin marka
olarak. “Bayramınız en içten dilekleri-
mizle kutlarız” demek yerine mesela,
“Eski bayramlarda mendil verilirdi, likör
içilirdi; şimdi bizden bir kart alıp yolla-
yın” gibi... Doğrudan, ne demek istiyor-
sak mesajı net veren, hafif sokak diline
çalan ama sevimliliği içinde laubaliliği
olmayan mesajlar kullanıyoruz.
P: Adana Portakal Çiçeği Festivali için
tişört tasarlamışsınız. Çok da güzel
tasarımlar vardı. Bu fikir, proje nasıl
ortaya çıktı?
E.T: Bu markadan dolayı biz Ayşe
Arman’la tanıştık ve o benimle ilgili
Hürriyet gazetesinde 2012 senesinin on
ikinci ayının on ikinci gününde “Muh-
teşem Kadın” başlıklı bir röportaj yayın-
ladı. Birbirimizi de çok sevdik. Ondan
sonra, Adana Portakal Çiçeği Festivali
için ondan fikir istemişler, onun da aklı-
na tişört yapsak satar mıyız diye bir fikir
gelmiş. Benden rica etti, böyle bir şey ya-
par mısın diye, ben de tasarım yaptım,
yanılmıyorsam dokuz taneydi. Adanalı-
ları biraz inceledik, bir iki tane adanalı
arkadaşım vardı zaten onlardan da bi-
liyordum nasıl olduklarını. O tişörtleri
yapınca beni Adanalı zannetmeye baş-
lamışlar daha komiği. Halbuki değilim.
P: Başka bir yerde açma planınız var
mı Kağıthane’yi?
E.T: Şimdilik yok. Hele de bu dönemde
hiç yok. Sorarsanız son bir kaç ay tüm
perakende sektörü gibi bizim işlerimiz
de çok kötüydü. Bir tane Galata’da küçük
bir dükkan açtım, bir tane Nişantaşı’nda
açtım buradan sonra, bir tane Trump’ta
açtım ve bunların hepsi de zamanı geldi
kapandı. Trump’taki iş yapmadı, Nişan-
taşı’ndaki tatsız oldu. O yüzden şimdi
burası kendi kontrollü alanımız, ümit
ederim burada o kontrol içinde devam
edebilirim. Esasında bir perakende mar-
kanın çok fazla şubesi olması lazım ki
daha fazla satış yapsın ve bu güzel bir
kazanca dönüşsün ama bu dükkan kira-
larıyla, kağıdı satarak o işin altından kal-
kamıyorsunuz. Kağıtları üç lira, beş lira,
on lira satarak, kocaman kocaman kira-
lar çıkmıyor ki bugün İstiklal Caddesi
gibi bir yer ya da karşı tarafta Cadde›de
bile bir sürü dükkan kapıyor, daha güç-
lü markalar, kurumsal olduğunu düşün-
düğüm markalar... Onun için şimdilik
düşünmüyorum ama internet sitemize
biraz daha hareket getirmek istiyorum,
bakalım belki o yoldan ilerlemek daha
doğru olabilir.
P: Karaköy son dönemlerde bir kimlik
oluşturdu ve bizce Kağıthane bu kim-
liğe çok uyuyor. Tek ve Karaköy’ün
kimliğiyle bu kadar bütünleşmiş ol-
ması da insanları buraya çekiyor, siz
bu konuda ne düşünüyorsunuz?
E.T: Bunu bana ilk kardeşim söyledi,
kardeşim yılların deneyimli işletmeci-
sidir. Ben şube açmaya karar verince
dedi ki: “Bence yapma, çünkü insanlar
Karaköy’e gelip senin markanı bulduk-
ları zaman çok özel bir şey bulduklarını
düşünüyorlar ama şimdi sen başka yer-
lerde şube açarsan o zaman her yerde
sana ulaşım hakları olacak ve buradaki,
bu ağız sulandıran, yaşasın çok iyi bir
şey buldum hissi veren şey olmayacak,
sen onlara gitmiş olacaksın. Halbuki on-
lar sana gelse daha iyi değil mi?”
Ama biz öbür yerlerde çok güzel kendi-
mizi tanıttık. Nişantaşı’ndaki dükkanın
mesela vitrini kocamandı ve vitrini gö-
rünce “Kağıthane neymiş?” derken kaza
yapıyordu insanlar önümüzde devamlı.
Çok değişik vitrinler yapıyorduk orada.
Güzeldi, tanıtım olarak kullandım on-
ları ama hakikaten başka yerde dükkan
açmak, hele alışveriş merkezleri çok zor
oluyor. O ruhu orada yakalayamıyorsu-
nuz. .P