38
Fakültesi kurulduğundan beri hocalık
yapıyorum. Orada grafik bölümünde bi-
tirme proje dersleri ve grafik tarihi dersi
veriyorum.
P: Herkesin Karaköy’de gidilecekler
listesinin başında yer alıyorsunuz.
Bunu neye borçlusunuz?
E.T: Sadece sitemize de koyuyoruz bun-
ları, mesela geçen sene sevgililer günün-
de Koreli bir tasarımcı grubu Türkiye
ziyaretleri sırasında benimle görüşmek
istedi. Tam on beş gün önceden ran-
devu aldılar. Geldiklerinde bize kendi
tasarımlarını bıraktılar. Biz de onlara
tasarımlarımızı verdik. Bunun yanı sıra
Japonya’da bir turizm rehberine girmi-
şiz. Rehberi tercüme ettirdiğimde Ja-
ponların iyi niyet ve övgüleriyle dolu
olduğunu öğrendim, diyor ki sizin için
öyle bir kelime kullanmış ki, fevkalade-
nin fevkinde gibi, yani bu çok kullanı-
lan bir kelime değil ve bir Japon bunu
kullanırsa çok büyük bir övgü ediyor
demekmiş. Sonra bir gün bir mektup
geldi. Louis Vuitton İstanbul rehberi
çıkarıyoruz, Louis Vuitton’un rehberle-
ri çok meşhurdur biliyorsunuz, sizi de
içine koyduk diye. Yani Louis Vuitton
deden olsa torpille giremeyeceğin bir
yer. Bunlardan dolayı anlıyorum ki biz
esasında kendimize özgü bir şey yapa-
rak, farklı bir şey düşünerek iyi yol almı-
şız. Ne oluyordu ondan önce, Türkiye’ye
gelen bir turist bir şey almak istediği
zaman ya da buradan birisi yurtdışına
hediye götürmek istediği zaman çarık,
lokum, kahve, iki fincan, fes, şalvar gibi
şeyler alıyordu. Bizim bizi tanıtacak baş-
ka bir şeyimiz olamaz mı yani? Çağdaş
bir gözle yapılmış tasarımlar olamaz mı?
Bu işin esasında çıkış noktalarından biri
de bu durumdu. Yani ben Türkiye’ye
gelsem niye böyle İstanbul’u temsil ede-
cek güzel bir şey bulamıyorum? Niye
Türkiye’yi temsil edecek ucuz ve tatlı bir
şey yok? Böyle pahalı olmasın, uygun
fiyatlı olsun, herkes alsın, mutlu olsun,
Benim bunlara
ihtiyacım var
mı? Yok. Zaten
buradan da
dükkanın
sloganını
koydum.
yüzünde bir gülümseme olsun, öyle bir
şey yoktu. Onu biz yakaladık. O yüzden
İstanbul’a gelip Karaköy’ü gezip de bir
şeyler yapan insanlar bir bakalım hadi
Kağıthane’de ne var diye uğruyor. Aynı
müşteriler bir daha, bir daha uğruyor.
Onun da sebebi devamlı yeni ürün çı-
karmamız. Her ay bir, bazen iki ya da üç
ürün çıkartıyoruz. Yani devamlı kolek-
siyona yirmi-yirmi beş ürün ekleniyor
her yıl.
P: İstanbul temalı bir sürü ürününüz
var, İstanbul’un sizde ayrı bir yeri mi
var, olacaktı aslında ama siz sorumu-
zu büyük oranda yanıtlamış oldu-
nuz...
E.T: İstanbul’un bende çok özel bir yeri
var. Bütün dünyayı geziyorum, uçakla
İstanbul’a inerken içimde öyle bir his
oluyor ki, nefis bir yere geliyorum diye.
İstanbul’u her haliyle çok seviyorum.
Trafikte oturup telefonuma bakmayı da
seviyorum saatlerce, buradaki karam-
bol, keşmekeş, her an bir şey olabilir
hissini de seviyorum, ben İstanbul’u çok
seviyorum. İstanbul için de şöyle bir şey
düşünüyorum. İstanbul içinde daha çok
hazine var, bir bakarsanız etrafa Ayasof-
ya, Topkapı, köprü, İstanbul’un silu-
eti... Başka şeyler de var mesela galiba
İstanbul’un kedilerini ilk defa biz kul-
landık dükkanda. İlk defa onunla ilgili