Perspective Perpective Sayi 33 | Page 40

38 Fakültesi kurulduğundan beri hocalık yapıyorum. Orada grafik bölümünde bi- tirme proje dersleri ve grafik tarihi dersi veriyorum. P: Herkesin Karaköy’de gidilecekler listesinin başında yer alıyorsunuz. Bunu neye borçlusunuz? E.T: Sadece sitemize de koyuyoruz bun- ları, mesela geçen sene sevgililer günün- de Koreli bir tasarımcı grubu Türkiye ziyaretleri sırasında benimle görüşmek istedi. Tam on beş gün önceden ran- devu aldılar. Geldiklerinde bize kendi tasarımlarını bıraktılar. Biz de onlara tasarımlarımızı verdik. Bunun yanı sıra Japonya’da bir turizm rehberine girmi- şiz. Rehberi tercüme ettirdiğimde Ja- ponların iyi niyet ve övgüleriyle dolu olduğunu öğrendim, diyor ki sizin için öyle bir kelime kullanmış ki, fevkalade- nin fevkinde gibi, yani bu çok kullanı- lan bir kelime değil ve bir Japon bunu kullanırsa çok büyük bir övgü ediyor demekmiş. Sonra bir gün bir mektup geldi. Louis Vuitton İstanbul rehberi çıkarıyoruz, Louis Vuitton’un rehberle- ri çok meşhurdur biliyorsunuz, sizi de içine koyduk diye. Yani Louis Vuitton deden olsa torpille giremeyeceğin bir yer. Bunlardan dolayı anlıyorum ki biz esasında kendimize özgü bir şey yapa- rak, farklı bir şey düşünerek iyi yol almı- şız. Ne oluyordu ondan önce, Türkiye’ye gelen bir turist bir şey almak istediği zaman ya da buradan birisi yurtdışına hediye götürmek istediği zaman çarık, lokum, kahve, iki fincan, fes, şalvar gibi şeyler alıyordu. Bizim bizi tanıtacak baş- ka bir şeyimiz olamaz mı yani? Çağdaş bir gözle yapılmış tasarımlar olamaz mı? Bu işin esasında çıkış noktalarından biri de bu durumdu. Yani ben Türkiye’ye gelsem niye böyle İstanbul’u temsil ede- cek güzel bir şey bulamıyorum? Niye Türkiye’yi temsil edecek ucuz ve tatlı bir şey yok? Böyle pahalı olmasın, uygun fiyatlı olsun, herkes alsın, mutlu olsun, Benim bunlara ihtiyacım var mı? Yok. Zaten buradan da dükkanın sloganını koydum. yüzünde bir gülümseme olsun, öyle bir şey yoktu. Onu biz yakaladık. O yüzden İstanbul’a gelip Karaköy’ü gezip de bir şeyler yapan insanlar bir bakalım hadi Kağıthane’de ne var diye uğruyor. Aynı müşteriler bir daha, bir daha uğruyor. Onun da sebebi devamlı yeni ürün çı- karmamız. Her ay bir, bazen iki ya da üç ürün çıkartıyoruz. Yani devamlı kolek- siyona yirmi-yirmi beş ürün ekleniyor her yıl. P: İstanbul temalı bir sürü ürününüz var, İstanbul’un sizde ayrı bir yeri mi var, olacaktı aslında ama siz sorumu- zu büyük oranda yanıtlamış oldu- nuz... E.T: İstanbul’un bende çok özel bir yeri var. Bütün dünyayı geziyorum, uçakla İstanbul’a inerken içimde öyle bir his oluyor ki, nefis bir yere geliyorum diye. İstanbul’u her haliyle çok seviyorum. Trafikte oturup telefonuma bakmayı da seviyorum saatlerce, buradaki karam- bol, keşmekeş, her an bir şey olabilir hissini de seviyorum, ben İstanbul’u çok seviyorum. İstanbul için de şöyle bir şey düşünüyorum. İstanbul içinde daha çok hazine var, bir bakarsanız etrafa Ayasof- ya, Topkapı, köprü, İstanbul’un silu- eti... Başka şeyler de var mesela galiba İstanbul’un kedilerini ilk defa biz kul- landık dükkanda. İlk defa onunla ilgili