Oral Ünlü jan. 2013v | Page 13

fısıltıyla sessiz olmamı söyledi ve tam karşımda bulunan kafesi gözleriyle işaret ederek telsizin başında görevlileri yönlendirmeye devam etti. Belli ki papağanların besin kaynakları görevliler tarafından kabilelerin yaşadığı bölgeye yerleştirilmeye başlamıştı. Kafesin başına oturdum. Öğretilecek kelimelerin yazılı olduğu dosya hazırlanmış ve bölmenin duvarına asılmıştı. Onu alarak şöyle bir göz gezdirdim.

Et, Av, Napyosun?, Çok güzel, Mızrak, Uzat, Sevdim, Meme, Bebek, İyi, Gel, Git.

Bugünün tarihinin yazılı olduğu kısımda bu kelimeler yazılıydı.

Akşam yemeğine kadar her bölmeye girerek tüm kelimeleri yaklaşık 600 defa söyledim, papağanlar söylediklerimi tekrar etmeye başlamıştı. Bu gelişmeye sevindim. Kafeslerde işim bitince rapor dosyasına verileri ve öğrenilmiş kelimeleri kaydettim. Akşam yemeğinde başımın ağrıdığını, konuşma zorlukları yaşamaya başladığımı fark ettim. Yemekten sonra yatakhane çadırına giderek üstümü bile değiştirmeden kendimi yatağa attım. Sabah uyanınca bitişiğimdeki yatakta yatan İhsan bey, gece "Meme çok güzel, gel meme, sevdim gel, napyosun?" şeklinde sayıkladığımı söyledi. Utanarak ona durumu açıkladım. Anlayışla karşıladı. Birlikte kafes üssüne gittik. Bölmeye girerek günün kelimelerini papağanlara öğretmeye başladım.

Bu durum 8 gün boyunca aralıksız devam etti. 8. günün sonunda "atom fiziğine de profesörlüğe de lanet olsun" sendromuna girmiş gibi hissediyordum ve 14 günlük bu görevin bitmesine 6 gün daha vardı. Yönetim bölümüne gidip Hüseyin Hamdi Bey'e durumu anlatarak ana vatana dönmek istediğimi, projeden ismimin silinmesini istedim. Hüseyin Hamdi Bey ani bir hareketle çekmeceye eğilerek imzalamış olduğum belgeleri çıkardı ve bu belgeleri masanın üstüne vurarak beni vatan hainliğiyle, sorumsuzlukla suçladı. 15 dakika boyunca hararetle tartıştık. Çadırdan hışımla çıktım. 6 gün daha… İnanmadığım bir projede yer almak için 6 uzun gün. Ana vatandan uzakta, tutsak 6 gün! Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Aklımdan kaçmak bile geçiyordu, ancak projeye karşı içimde oluşmaya başlayan kin ve intikam duygusu bunu yapmamı engelledi. İçimde fırtınalar kopmasına rağmen, hiçbir şey olmamış gibi davranarak tam 5 gün boyunca kafeslere gitmeye devam ettim. 5 gün süresince geceleri de dahil olmak üzere kısa yemek ve uyku araları vererek kafeslerde bulundum. "Bugün bu lanet yerde son gecem." diye düşünerek o günün gecesinde erkenden uykuya daldım.

Büyük gün gelmişti. Günün ağarmasıyla birlikte papağanlar, kafeslerinden kabile bölgesine doğru serbest bırakılmıştı. Ertesi sabah son görev olan gözlem için gizlice kabile bölgesine gidilecekti. Geldiğim günden bu yana en yoğun gün bu olmalıydı. Etrafta ilk defa gördüğüm haki renk kıyafetli insanlar koşuşturuyor; telsiz cızırtıları kendimi savaş öncesinde son hazırlıkların yapıldığı bir müdahale bölüğünde hissetmeme neden oluyordu. Biraz gerilmiştim, fakat belli etmemem gerekiyordu. Yatakhanedeki banyolardan birine giderek sakal traşı oldum. Kampa yerleştiğimiz günden bu yana ilk defa topluca yemek yiyorduk. Bugünün şerefine yemekten sonra kırmızı şarap ikramı vardı. Heyecandan elim ayağım titredi. O gece kaç kadeh şarap içtiğimi hatırlamıyordum. Alkolün verdiği etkiyle Rauf Bey’le tabak kırarak sirtaki oynuyor; sirtaki bittiğinde Hüseyin Hamdi Bey’le halaya duruyorduk. Derken bu hareketliliğin arasında bulunduğumuz kamp meydanını çevreleyen çalılıkların arasından tuhaf sesler gelmeye başladığını fark ettik. Bir karartı elinde mızrakla bize doğru koşuyordu. Panik içindeki kalabalık bir an ne yapacağını bilemedi. Berkalp Bey, yerlinin sakin olmasını telkin edercesine ellerini iki yana açıp avuç içlerini yere doğru sallıyorken insanlar kaldırılmaya başlamış kafes üssünün brandaları arkasında saklanmaya başlamıştı.

Etrafta ilk defa gördüğüm haki renk kıyafetli insanlar koşuşturuyor; telsiz cızırtıları kendimi savaş öncesinde son hazırlıkların yapıldığı bir müdahale bölüğünde hissetmeme neden oluyordu. Biraz gerilmiştim, fakat belli etmemem gerekiyordu. Yatakhanedeki banyolardan birine giderek sakal traşı oldum. Kampa yerleştiğimiz günden bu yana ilk defa topluca yemek yiyorduk. Bugünün şerefine yemekten sonra kırmızı şarap ikramı vardı. Heyecandan elim ayağım titredi. O gece kaç kadeh şarap içtiğimi hatırlamıyordum. Alkolün verdiği etkiyle Rauf Bey’le tabak kırarak sirtaki oynuyor; sirtaki bittiğinde Hüseyin Hamdi Bey’le halaya duruyorduk. Derken bu hareketliliğin arasında bulunduğumuz kamp meydanını çevreleyen çalılıkların arasından tuhaf sesler gelmeye başladığını fark ettik. Bir karartı elinde mızrakla bize doğru koşuyordu. Panik içindeki kalabalık bir an ne yapacağını bilemedi. Berkalp Bey, yerlinin sakin olmasını telkin edercesine ellerini iki yana açıp avuç içlerini yere doğru sallıyorken insanlar kaldırılmaya başlamış kafes üssünün brandaları arkasında saklanmaya başlamıştı.

Yerli, elindeki mızrağı kaldırarak "Cici kuş cici kuş babacık babacık mıc mıç!" diye bağırdı. Mızrağı yavaşça indirirken "Benim adım Cemil mıc mıç!" diye birkaç kez tekrarladı. Hüseyin Hamdi Bey eline bir taş alarak, hırsız kovalayan pazarcıymışcasına birkaç kez taşı atıyor gibi yaparken "Yörü olm yörü" dedikten sonra sağ ayağını 4 kez sertçe yere vuruyordu. Yerli, "Babacık babacık!" diyerek kaçmaya başlamıştı. Tüm bunlar olurken gözler beni aramaya başlamıştı bile. Bunu fark edince parmak uçlarımda yürüyerek yavaşça karanlıkta kaybolmaya başlamıştım. Rauf Bey arkamdan bağırdı: "Kaçma pislik adam, kaçma bulurum seni!" Arkamdan birkaç ayak sesi duyduktan sonra karanlıkta izimi kaybettirdiğimi fark ettiğimde soluk soluğa kalmıştım. Bir ağacın dibine çökerek sakinleşmeye çalışıyordum. Karşımdaki ağacın arkasından gizlice bana bakan yerliyi fark ettiğimde ona gülümsedim. Gülümsemenin dili her yerde aynıydı. "Cici kuş cici kuş!" dedim sessizce. Bu sesi tanımıştı. O da gülümsedi. Saklandığı ağacın arkasından çıkarak nazikçe kolumdan çekti. Birlikte uzunca bir yolculuk yaptık. Beni kabilesine götürdü.

Tam 5 yıl boyunca bilfiil bu kabileyle birlikte yaşadım. Onlara "bilfiil"in anlamını dahi öğretmeye yetecek bir süreydi bu, ancak tek kelime Türkçe öğretmedim. 5 yıl boyunca ara sıra "Cici kuş cici kuş babacık babacık mıc mıç" ve "Benim adım Cemil" dışında tek cümle kurulmadı kabilede. Onlar da zamanla unutuldu. Uzun uzun bakıştık. Çokça düşündük. Kısacası mutluydum. Akıl sağlığımı kaybedinceye dek.

Merhaba, ben Oral Bey, Güneş Dil Teorisi'ni çürüten adam and diz may stori. Velkağm Oral, tenk yu for introdüğsing yorself and şeyring yor stori. Hey! lets sey velkam tu him, folk. Velkam Oral ! Şak şak şak.

Babacık babacık mıc mıç.