Optimum May. 2019 | Page 57

ÇİN’İN EKONOMİK VE ASKERİ GELİŞİMİ VE POLİTİK YÖNÜ Çin, her zaman ekonomik açıdan yenilikçi bir ülke olmuştur ve istikrarını hep korumuştur. Buna en iyi örneği 2013’te başlatılan “Kemer ve Yol” (One Belt One Road) projesi ile verebiliriz. Bu proje, Çin’in nihai siyasi hedeflerine ulaşmak için büyüyen ekonomisini sağlamlaştırmak için tasarlanmıştır. Çin, girişime yaklaşık 400 milyar Dolar harcadı (ki bu rakam artabilir) ve 86 ülke ve kuruluşlarla iş birliği anlaşması imzalayacak. Ayrıca Çin, Amerikan gücünü sınırlamak için projenin ürettiği ekonomik ve politik etkiyi kullanabilir. İlişkisi olduğu ülkelere baskı kurarak ABD’yi onlardan uzaklaştırabilir. Özüne inildiğinde, Çin’in nihai hedefi, ABD’yi Hint Pasifik’in dışına çıkarmak ve dünya sahnesinde buna rakip olmaktır. Ayrıca Çin ordusunun, kendi diğer enstrümanlarından geri kalmasının nedeni ise tehdit unsuru oluşturmamak adına geliştirdiği bir politik izlenimdir. ABD’nin karşı çıkmaması için ve diğer ülkeleri de uyandırmamak için kendini bu konuda geri planda tutmuştur. Ekonomik, politik ve kültürel anlamda gelişmeyi tercih etmiştir. ABD’NİN ÇİN HAKKINDA DÜŞÜNCELERİ VE YAPTIRIMLARI Günümüz ABD-Çin ilişkisini anlamak ya da ABD’nin Çin hakkında düşündüklerini anlamak için ABD’nin 45. Başkanı Donald J. Trump’ın yardımcısı Mike Pence’in 4 Ekim 2018’de yaptığı konuşmasını ele alabiliriz. Pence’in Çin’i ağır söylemlerle mermi yağmuruna tuttuğu bir konuşma gerçekleşmiştir. İroniktir ki aynı zamanda sıcak ve sağlam diplomatik ilişkilere eğer Çin daha insancıl davranırsa gelişmesini istediğini de belirtmiştir. Ama en önemli yeri aslında şuydu: “Çin’in gelişmesinde ABD’nin desteği vardır.” Aslında bu düşünce Trump’a aittir ki Pence Saray’daki konuşmasında tekrar buna değinerek gardını indirmedi ve Çin’in gelişmesinin asla ABD’ye kötü bir etkisi olmayacağını belirtmesi kamuoyunda akılda soru işaretleri bırakmış oldu. Nasıl mı? Çin geçmişten bugüne uluslararası trafiğini gizliden gizliye yürütmedi. Önceki Çin Komünist Partisi Başkanı Mao Zedong’dan yayılan komünizm dalgası, Çin topraklarını diktatörlükle harmanlanmış bir pasta olarak dünyaya sunulmuş oldu. 57 yoksun” ifadesini kullandı. Ortak bir noktada buluşuyorlar: Hiçbirinin amacı ABD’nin yerine geçmek ve dünya sisteminde lider olmak değil ama yaklaşan Çin komünizm rüzgârı, ABD hegemonyasını tahtından edecektir. Ekonomik büyümesiyle korkutan bir komünist gücün kanatları altında bulunan birçok ülke de desteğini esirgemeyecektir. Aralık 1978’de Çin ile ABD arasında “diplomatik ilişkilerin kurulmasıyla ilgili ortak bildiri” yayınlanmasının hemen ardından, 1 Ocak 1979’da Çin ile Amerika arasında diplomatik ilişkiler kurulurken Amerikan tarafı da Tayvan ile arasındaki diplomatik ilişkileri durdurduğunu ilan etmiştir. Ardından, yine Ocak ayında Çin lideri Dıng Xiaoping, ABD’yi ziyaret ederek Çin-Amerikan ilişkileri tarihinde yeni bir sayfa açmıştır. Peşine gelen yıllarda, ABD Başkanları mütemadiyen Çin’i ziyaret etmiş ve diplomatik ilişkileri sağlamlaştırma yolunda emin adımlarla ilerlemişlerdir. 1979 sonrasına baktığımızda ABD Çin’i dünya sistemine dâhil etmeye yönelik politikalar izlemiş ve ekonomik anlamda olabildiğinde kendine bağlamaya çalışmıştır. Çin de ideolojik anlaşmazlığı çoktan bir kenara atmış ve kalkınma odaklı politika izlemeye başlamıştır. Gelişmesi ise şaşırtıcı olmamıştır. Çin, yabancı muhalefeti birlikte seçmek ve etkisiz hale getirmek için gizli eylemlerle kamu diplomasisinin bir birleşimini üstlenmiştir. Konfüçyüs Enstitüleri’ni kurarak bu gibi hassas konuları sineye çekmenin yolunu bulmuştur. Çin Komünist Partisi’nin savunduklarını ve söylemlerini yaymak için İngilizce medya kuruluşları kurmuştur. Çin istihbarat ajanlarını sırf Çin hakkında kötü söylemler ediliyor mu diye kontrol etmek için bölgelere göndermiştir. Kısacası; iki ülkenin arasındaki gerginlik, günümüz dünya sistemini tek kutuplu mu yoksa çift kutuplu mu yapacağının netliğini hala kazandırmış değil.