Bir Varmış
Bir Yokmuş
Kocaman bir şehir, bu şehirde yaşayan
on beş milyon insan ve siz bunu okuyan
kişi; eğer kafanızı bir kez olsun kaldırıp
baktıysanız sokaktaki insanların yüzüne,
neden bahsettiğimi çok iyi anlayacağınıza
eminim. Hazırsanız söylüyorum: Herkes
mutsuz.
Gözlerimiz bitkin, yüzlerimiz soluk. Sanki
renkler valizlerini toplamış ve çekip gitmiş
hayatımızdan. Ne umudun toz pembesi
kalmış, ne özgürlüğün mavisi ne de huzurun
yeşili. Sadece zift karası. Evet, sadece siyah
kalmış geriye. Mutsuzluk pençesine almış
ruhlarımızı daha biz yolun başındayken
ama biliyor musunuz, suçlu olan biz
değiliz. Suç yaşadığımız hayatların da değil.
Burada tek bir suçlu var ve o da masallar.
Dalga geçmiyorum suç kesinlikle onların!
Uyumadan önce duyduğumuz o yalan
sözlerin ve sonrasında düşlerimizi süsleyen
beyaz atlı prenslerin, mutlu sonların, hatta iyi
kalpli prenseslerin. Çünkü bizler bu masallar
yüzünden inandık mutlu sonların emek
göstermesek de bizi bulacağına. Sonuçta
kötü kalpli kraliçe amacına ulaşmak için
gece gündüz çabalıyor ama mutlu son hiçbir
şey yapmadan prensinin onu kurtarmasını
bekleyen iyi kalpli prensesçiğimize armağan
ediliyordu. Belki de bu yüzden kötü kalpli
kraliçeye daha çok saygı duydum ben hep.
Önemli olan amacının iyi veya kötü olması
değildi, onun için verdiği emekti.
Mutlu sonlara inanır mısınız? Eğer evetse
cevabınız oturduğunuz yerden kalkın ve
onu aramaya başlayın. Çabalamanız mı
gerekiyor? Çabalayın ama sızlanmayın,
pes etmeyin. Mutsuzsanız eğer, unutmayın
mutsuzluğun pençesinden kendinizi yine siz
kurtaracaksınız.
İyi kalpli prenses, yakışıklı prens veya
kraliçeden biri değil, bunların hepsi
olacaksınız çünkü siz masaldaki tek bir
karakter değilsiniz. Siz masalın kendisisiniz.
Bazen içinizdeki kötü kalpli kraliçe
kendini gösterebilir. Kendi karanlığınızda
boğulabilirsiniz. İşte o zaman yapmanız
gereken tek şey içinizdeki prensin veya artık
güçlü olan prensesin varlığını hissetmek.
Hepsi bu!
Belki bu şekilde geri kazanabiliriz hepimiz
kaybettiğimiz renkleri; gökyüzünün mavisini,
ormanların yeşilini. Bu arada gökyüzü
demişken bakın, gökten üç elma düşüyor.
Üçü de sizin başınıza! E ne diyelim? Hem
afiyet hem de geçmiş olsun.
Nehir Sarıtaş
54