Optimum May. 2019 | Page 16

KIZ KULESİ İstanbul Boğazı’nın orta yerine kurulmuş, kendi küçük, şöhreti büyük, nice sevdalara, nice şiirlere ilham olmuş, yıllara meydan okuyan tarihi bir yapı: Kız Kulesi. Kimi zaman sisler arasında kalan, gün batımında mahzunlaşan, akşamları rengarenk ışıklarıyla her göreni kendine aşık eden Kız Kulesi hakkında pek çok efsane dilden dile günümüze ulaşmıştır. Bu yazımızda Kız Kulesi tarihine ve efsanelerine değinirken hakkındaki bazı şiirlere de yer vereceğiz. Keyifli okumalar :) Kız Kulesi, hakkında çokça söylenti ve rivayet olan fakat kesin bilgisi en az olan İstanbul eseridir. Resmi kaynakları baz alan tarihçiler, Kız Kulesi’nden ilk defa MÖ 400’lü yıllarda bahsedildiğini belirtirler. Atinalı bir komutan tarafından deniz ticareti için bir gümrük noktası olarak kurulmuştur. Atina, o dönem bölgedeki önemli bir Yunan şehir devletidir. Yüzyıllar boyunca bu küçük kayalığın gümrük noktası olarak kullanıldığı bir gerçektir. Fakat Kız Kulesi’nin dalgakıran olarak inşa edildiğini iddia eden tarihçiler de vardır. Byzantion, Konstantinopolis olduktan sonra buraya ilk kule dikilir. Romalı tarihçilere göre bu ilk kuleyi yaptıran kişi, Roma tarihinde önemli bir hanedanlık olan Komnenos hanedanından, İmparator Manuel Komnenos’tur. İmparator Manuel’in bu kuleyi yaptırmasının amacı İstanbul Boğazı’nı denetim altına almak ve ticari gemilerden vergi almaktır. Bunu desteklemek için de kule ile Avrupa sahili arasına kalın bir zincirin çekildiği, zincirin batmaması için sallar kullanıldığı yazılır. Bir rivayete göre ilk kulenin zincirin ağırlığını kaldıramadığı için yıkıldığı söylenir. Yapılış amacına karşın Kız Kulesi İstanbul’un fethinde büyük bir görev üstlenmemiştir. Yalnızca Venedikli bir komutanın emrinde küçük bir birlikle istihkam edilmiş. Roma maliyesinin çökmesiyle kule değerini yitirmiş, o meşhur zincir, 1453’te Haliç’e çekilmiştir. Roma 16 devrinde kule, tıpkı Osmanlılarda da olacağı gibi zaman zaman bir sürgün ve tecrit yeri olarak kullanılmıştır. Şehirde yaşayan Roma halkı kule hakkında pek çok efsane türetmiş, hatta kulenin ismi bu hikayelere göre şekillenmiştir. Daha sonra Kız Kulesi’ne “imparatorluk” sıfatıyla birlikte gücünün doruk noktasına yaklaşırken Osmanlılar sahip olmuş. Dolayısıyla ne şehri fetheden Fatih Sultan Mehmet Han ne de diğer padişahlar burayı savunma amaçlı kullanmamış. Zaten Rumeli Hisarı ve Anadolu Hisarı varken gerek de yoktu. Fatih dönemi tarihçileri burada sultanın emriyle yeni bir kule yapıldığını yazarlar. Hangi amaçla kullanıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte gümrük kulesi olarak vazife yapmış olmasına muhtemel gözle bakılıyor. Kule, İstanbulluların “Küçük Kıyamet” dedikleri 1509 depreminde zarar görmüş ve dönemin meşhur mimarı Hayrettin tarafından onarılmıştır. Daha sonra fener olarak kullanılırken kandil yağından tutuşmuş ve yanmış bu yüzden tekrardan inşa edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından hemen önce kule tekrar deniz feneri olarak kullanılmaya başlanmıştır. Şimdi gelelim efsanelere… Yunanlar, Romalılar ve Osmanlılar ayrı ayrı efsaneler anlatmışlar, bu hikâyelere göre de kuleye isimler vermişler. Bir Yunan efsanesine göre Atina Kralı Hares’in çok güzel bir eşi varmış. Salacak Sahili’ni çok sevdiğinden öldüğünde onu buraya gömdürmüş. Sahile Damalis Sahili, kuleye de Damalis Kulesi demişler. Bir aşk efsanesine göre Kız Kulesi ve Galata Kulesi birbirlerine âşıktırlar. Boğaz nedeniyle kavuşmaları da imkansızdır. Günden güne özlemleri daha artmaktadır. Derken bir gün, Hezarfen Ahmet Çelebi tırmanır kuleye, Avrupa’dan Anadolu