KIZ KULESİ
İstanbul Boğazı’nın orta yerine kurulmuş,
kendi küçük, şöhreti büyük, nice sevdalara,
nice şiirlere ilham olmuş, yıllara meydan
okuyan tarihi bir yapı: Kız Kulesi. Kimi
zaman sisler arasında kalan, gün batımında
mahzunlaşan, akşamları rengarenk ışıklarıyla
her göreni kendine aşık eden Kız Kulesi
hakkında pek çok efsane dilden dile
günümüze ulaşmıştır. Bu yazımızda Kız
Kulesi tarihine ve efsanelerine değinirken
hakkındaki bazı şiirlere de yer vereceğiz.
Keyifli okumalar :)
Kız Kulesi, hakkında çokça söylenti ve
rivayet olan fakat kesin bilgisi en az olan
İstanbul eseridir. Resmi kaynakları baz alan
tarihçiler, Kız Kulesi’nden ilk defa MÖ 400’lü
yıllarda bahsedildiğini belirtirler. Atinalı bir
komutan tarafından deniz ticareti için bir
gümrük noktası olarak kurulmuştur. Atina,
o dönem bölgedeki önemli bir Yunan şehir
devletidir. Yüzyıllar boyunca bu küçük
kayalığın gümrük noktası olarak kullanıldığı
bir gerçektir. Fakat Kız Kulesi’nin dalgakıran
olarak inşa edildiğini iddia eden tarihçiler de
vardır.
Byzantion, Konstantinopolis olduktan
sonra buraya ilk kule dikilir. Romalı
tarihçilere göre bu ilk kuleyi yaptıran kişi,
Roma tarihinde önemli bir hanedanlık olan
Komnenos hanedanından, İmparator Manuel
Komnenos’tur. İmparator Manuel’in bu
kuleyi yaptırmasının amacı İstanbul Boğazı’nı
denetim altına almak ve ticari gemilerden
vergi almaktır. Bunu desteklemek için
de kule ile Avrupa sahili arasına kalın bir
zincirin çekildiği, zincirin batmaması için
sallar kullanıldığı yazılır. Bir rivayete göre
ilk kulenin zincirin ağırlığını kaldıramadığı
için yıkıldığı söylenir. Yapılış amacına karşın
Kız Kulesi İstanbul’un fethinde büyük bir
görev üstlenmemiştir. Yalnızca Venedikli
bir komutanın emrinde küçük bir birlikle
istihkam edilmiş. Roma maliyesinin
çökmesiyle kule değerini yitirmiş, o meşhur
zincir, 1453’te Haliç’e çekilmiştir. Roma
16
devrinde kule, tıpkı Osmanlılarda da olacağı
gibi zaman zaman bir sürgün ve tecrit yeri
olarak kullanılmıştır. Şehirde yaşayan Roma
halkı kule hakkında pek çok efsane türetmiş,
hatta kulenin ismi bu hikayelere göre
şekillenmiştir.
Daha sonra Kız Kulesi’ne “imparatorluk”
sıfatıyla birlikte gücünün doruk noktasına
yaklaşırken Osmanlılar sahip olmuş.
Dolayısıyla ne şehri fetheden Fatih Sultan
Mehmet Han ne de diğer padişahlar burayı
savunma amaçlı kullanmamış. Zaten Rumeli
Hisarı ve Anadolu Hisarı varken gerek de
yoktu.
Fatih dönemi tarihçileri burada sultanın
emriyle yeni bir kule yapıldığını yazarlar.
Hangi amaçla kullanıldığı kesin olarak
bilinmemekle birlikte gümrük kulesi olarak
vazife yapmış olmasına muhtemel gözle
bakılıyor. Kule, İstanbulluların “Küçük
Kıyamet” dedikleri 1509 depreminde
zarar görmüş ve dönemin meşhur mimarı
Hayrettin tarafından onarılmıştır. Daha sonra
fener olarak kullanılırken kandil yağından
tutuşmuş ve yanmış bu yüzden tekrardan
inşa edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurulmasından hemen önce kule tekrar deniz
feneri olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Şimdi gelelim efsanelere…
Yunanlar, Romalılar ve Osmanlılar ayrı ayrı
efsaneler anlatmışlar, bu hikâyelere göre de
kuleye isimler vermişler.
Bir Yunan efsanesine göre Atina Kralı
Hares’in çok güzel bir eşi varmış. Salacak
Sahili’ni çok sevdiğinden öldüğünde onu
buraya gömdürmüş. Sahile Damalis Sahili,
kuleye de Damalis Kulesi demişler.
Bir aşk efsanesine göre Kız Kulesi ve
Galata Kulesi birbirlerine âşıktırlar. Boğaz
nedeniyle kavuşmaları da imkansızdır.
Günden güne özlemleri daha artmaktadır.
Derken bir gün, Hezarfen Ahmet Çelebi
tırmanır kuleye, Avrupa’dan Anadolu