.
.
sehir
efsaneleri
.
Kültürümüzde hikâye anlatmanın ve
bazen bu hikâyeleri abartmanın önemli bir
ihtiyaç olduğu malum. Şehir efsaneleri de bu
ihtiyaçlardan doğmuştur aslında. Neredeyse
her gün doğruluğu tartışılan söylentiler
ve hikayeler duymaktayız. İşte doğruluğu
tartışılan ancak okuyanları etkileyen birkaç
şehir efsanesi…
Mimar Sinan Efsanesi
Birkaç yıl önce, Süleymaniye Camii’nin
yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı
anlaşılmış. Eğer çözüm bulunamazsa koca
cami kısa bir süre içinde yıkılacakmış.
Caminin tüm taşıyıcı yükü kemerlerindeymiş
ve bu kemerlerin ortalarında bulunan kilit
taşları zaman içinde aşınmış ancak elde yazılı
bir proje bulunmadığı için nasıl değiştirileceği
bilinmiyormuş.
Hemen Türkiye’nin en yetkin mühendis ve
mimarlarından oluşan bir heyet oluşturulmuş.
Ortaya bir sürü fikir atılmış ancak sonuç
alınamamış. Tartışmalar sürerken bu
mimarlardan birisi kazara gizli bir bölme
bulmuş ve bölmede eski dilde bir mektup
ve bir kese altın varmış. Mimar Sinan’ın
mührünü taşıyan mektupta ise şunlar
yazılıymış: “Bu notu bulduğunuza göre
kemerlerden birinin kilit taşı aşındı ve nasıl
değiştirileceğini bilmiyorsunuz. Her kim bu
taş eskidiğinde yenisiyle değiştirmek isterse
eski taşın yerine takılacak yeni kilit taşının iki
tarafından yağlı iple taşı bir taraftan sokup
öteki taraftan çeksin ve sonra ipin dışarıda
Yiğit Karabaş
kalan kısımlarını kessin. Gerekli tamirat için
yeterli miktarda altın mektubun yanındadır.”
Heyet talimatları aynen uyarak kilit taşını
değiştirmiş ve Süleymaniye Camii böylelikle
kurtarılmış. Bu mektup ise şu an Topkapı
Sarayı’nda saklanmaktadır.
Vehbi Koç Efsanesi
Vehbi Koç ölmeden önce oğlu Rahmi’yi
çağırıp beni mezara mutlaka çoraplarımla
gömeceksiniz yoksa hakkımı helal etmem
diye vasiyet etmiş ve bir de mektup vermiş.
Bu mektubu ben öldükten sonra ilk başın
sıkıştığında açarsın demiş.
Gün gelmiş Vehbi Koç vefat etmiş, oğlu
da vasiyeti gereği babasını çoraplarıyla
gömmek istemiş fakat caminin imamı bunu
kabul etmemiş, ille de çoraplar çıkacak yoksa
namazı kıldırmam demiş. Başka bir imam
getirmişler ama nafile, dinimize ters diyerek
o da kabul etmemiş. Başka bir hoca daha…
Yok, o da kabul etmemiş.
Rahmi Koç çaresizlikten kıvranıyormuş.
Düşünmüş taşınmış ama bir çözüm
bulamamış. Birden aklına babasının ilk
başın sıkıştığında açarsın dediği mektup
gelmiş. Rahmi bey hemen mektubu bulup
heyecanla açmış. Mektupta aynen şöyle
yazıyormuş: “Gördün mü oğlum Rahmi!
Ben ki Türkiye’nin en zengin adamıyım ama
onca servetten mezara bir çift çorap dahi
götüremedim. Eee, hani benim zenginliğim?”
15