Yanımdan Geçip Giden Kimdi?
Naif Karabatak
Tanımadığım birisiyse ve ben sadece birine benzettiysem de bu defa
başımı sallamam ayıp kaçacaktı. Sahi ben selam vermiş miydim
bilmiyorum. Selam kaç türlü verilir ki; bazen elini başına götürüsün,
ağzından tek kelime çıkmaz. Bazen hem elinle, hem dilinle selam
verirsin. Bazen sadece dilinle selam verirsin. Bazen sadece başını
sallar, bazen de gözünle selam verirsin. Tebessümle de selam verilir
ama asla somurtmayla selam verilmez, ne o küfreder gibi… Selam,
bir değer verdiğini bildirmektir, sevdiğini söylemektir, seni gördüğü
için memnuniyetini belirtmektir. Senden ona bir zarar gelmeyeceğini
taahhüt etmektir. Muhabbet göstermektir, karşılaşmaya içtenlik
katmaktır, samimiyettir, sevgidir, saygıdır. Yahu bir selam ama ne
kadar önemlidir, bu soğukta bu kadarını nasıl oldu da düşünebildim.
Yanımdan geçip giden hanım kızın beresinin altından dökülen bir
tutam saçı, onun kumral bir saça sahip olduğunu gösteriyordu. 30-35
yaşlarındaydı, pardösüsüne sarınması dışında dik yürüyordu.
Başındaki beresiyle de, o da benim gibi kafayı üşütmemeyi
başarmıştı. Yoksa üşüttüm mü ki bu kadar tahlil yapıyorum. Galata
Köprüsünü geçip hemen sağa sapınca Ada Han’ın bulunduğu sokağa
da girmiş oldum. Sıcak çayın özlemiyle kendimi hanın girişine
kurulan çay ocağına attım. İçeri girer girmez yüzüme vuran sıcak
hava dalgası, soğuk hava dalgasıyla selamlaşıp, gözlüğümde buğu
haline dönüşüverdi. Ben bir anda hiçbir şey görmemeye başladım
ama benim göründüğüm kesindi. Bunu da “Ooo Naif abim gelmiş”
diyen Ömer’in sesinden anladım. Ömer ‘O’ harfini o kadar uzattı ki,
şimdi bir serenata başlayacak sandım ama birkaç saniyede önüme
sıcak çayı servis edince böyle bir niyetinin olmadığını da anlamış
oldum.