Yanımdan Geçip Giden Kimdi?
Naif Karabatak
Hani Çinlilerle oturup suşi yemişliğim yoktu ama Bruce Lee’nin
filmlerinden çok iyi bilirdim ki, hepsi çekik gözlüydü ve hepsi de
birbirinin tıpkısının aynısıydı. Hatta gözlerinin çekikliğini, Chopsticks
denen çift çubukla pirinç pilavı yemelerine borçlu olduklarını
düşünürdüm. Değil mi ya, biz bir kaşıkta yediğimiz pirinç taneciklerini,
onlar kaç çubuk darbesinden sonra midelerine götürüyorlar ve o
güzelim gözleri kısıldıkça kısılıyor. O kadar kısıyorlar ki, Çinli mi
oldukları, Japon mu olduklarını, hatta Koreli mi olduklarını bile zaman
zaman karıştırıveriyoruz. Tabii ki sadece benim çocukluğumda Çinliler
bir birine benzemezdi, tarih boyunca benzerdi ve bu benzerlikleri
sürüp gidiyor. Demem o ki, “Bu Çinlileri bir birinden nasıl ayırıyorlar”
sorgusunun aynısı bize de sorulmalı, “Bu beyazları bir birinden nasıl
ayırıyorlar?” denmeli! İstisna hariç herkesin yüzü var, yüzünde iki göz,
bir burun, bir ağız ve iki kulak var. Kaşlar, kirpikler, bıyık vb gibi
özelliklere de baktığınızda, saçı veya sakalı da eklediğinizde her insan
“bir birine benzer” olması gerekir ama değil. Çünkü her insanı, bir
diğerinden ayıran özellik, güzellik veya çirkinlik değil, aklınızda
bıraktığı izdir. Sizde bıraktığı etkidir, tepkidir. Sevgidir veya nefrettir
ya da hiç umursamamadır. Bu soğukta bu kadar şeyi nasıl düşündüm
bilmiyorum. Çünkü soğuk gittikçe iliklerime işlemeye başlamıştı.
Kolay değildi taa Çemberlitaş’tan bu yana yürümüştüm. Yani insan
tramvaya biner, otobüse atlar, Hazerfen Ahmet Çelebi gibi kanat takıp
uçar ama bu soğukta yürünmez ki.. Ben yürürüm arkadaş, İBB’yi
zengin etmek bana mı kalmış? Neyse ki çay ocağına çok az kalmıştı.
Birazdan hem elim ısınacaktı, hem içim. Hatta muhtemelen çay ocağı
sıcaktır vücudum da ısınacaktı. Ama aklım yanımdan geçen kadında
kaldı. Eğer gerçekten tanıdık bir kadınsa durup hal hatır sormadığım
için ayıp kaçacaktı.