Aynaya Gidelim Mi?
Emrullah Atabey
Yoksa, aslında, bu sadece yetişkinlerce ya da en azından bir yetişkince
kabul edilmiş olmak için verilen savaşın tezahürü müydü? Belki de
kendinden eksik ya da fazla olmayan yetişkinlerin; yaşı sebebiyle
kendisine ve davranışlarına gösterdikleri tepkilere davranışsal bir
eleştiri ve içinde tepki görme kaygısı ile de olsa bir ayaklanma, bir
isyandı. Fakat, onun bu davranışlarını kim analiz edecek, kim ona
istediğini verecekti? Etrafında, doğrudan söylenilenler dışında,
davranış ve söylem analizi yapıp, ders alacak, ona, onun gibi imgelerle
yanıt verecek kaç kişi vardı? Ya da o imgeleri kavrayabilecek miydi?
Yoksa, o da diğer yetişkinlerin onu anlamadığı gibi kendisine verileni
anlayamayacak mıydı?
“Yoruldun, demek…” dedim düşünceli bir şekilde. Sahiden, bu kadar
kolay mıydı yorulmak? İki dakika bir bebeği kucağında tutup, nasıl
yorulabiliyorsun ki?.. Olabilir, gerçi… Benim iyi kötü onu tartacak ve
daha uzun süre taşıyabilecek kaslarım vardı. Ama neden “tartacak”
kelimesini düşündüm ki? Bilinçaltımıza işlenen, tartılan şeyin bir eşya
olduğu düşüncesiydi bana bunu düşündüren. Oysa, tartılan şeyler
arasında düşünce olduğuna göre, insan neden olmasındı ki?
Bebeği aldım. Kanepeye kuruldu yeniden. Televizyon izlemeye
koyuldu. Bebek huzursuz bir şekilde hareket etmeye ve
mızmızlanmaya başlayınca kucağımda; sırtını göğsüme yasladım ve
ayağa kalktım. Mutfağa yürüdüm önce. Ardından evin diğer odalarına.
Yeniden ilk çıktığım odaya(salona) döndüm. Çocuğa gittim. “Bebeği
almak ister misin?” diye sordum. Yattığı yerden doğrulmadan, bebeği
kucağına bırakmamı işaret etti.