DÜNDEN BUGÜNLERE BENİM TIBBİYEM VE ÜNİVERSİTEM
5
verdikten sonra Lâleli üzerinden Aksaray’a inerdi. Aksaray’da Valide Camisi’nin karşılarında Yedikule hattını verdikten sonra da Millet Caddesi’ne girer Muratpaşa Camisi’nin ve Haseki Hastanesi’nin
yanından geçerek, Fındıkzade ve Çapa’ya oradan da Topkapı’ya ulaşırdı. Dikkat edilirse bu düzenlemede, özellikle Beyazıt ve Aksaray önemli birer merkez konumunda idi. Tıp Fakültesi öğrencisinin
yaşamı da Beyazıt-Cerrahpaşa-Çapa üçgeni içinde geçtiğini için, ulaşım konusunda tramvaylar hakkındaki “Bizim için âdeta ilaç gibi idi” sözüme daha çok hak verirsiniz kanısındayım.
Şimdi biraz da tramvayların kendisinden bahsedeyim. Her hat çift raylı idi. Biri gidiş diğeri geliş
için kullanılırdı. Hatlardaki yolcu yoğunluğuna göre, tek veya birbirine bağlı iki vagon olarak çalışırdı. Kırmızı vagonlar birinci, yeşiller de ikinci mevki idi. Eğer hatta birbirine bağlı iki vagon çalışıyorsa hiyerarşi önemli idi... Kırmızı önde yeşil arkada olurdu... Fakir semtlerin uç hatlarında, örneğin
Edirnekapı ve Yedikule gibi, genellikle çift vagon çalışır ve çok defa her ikisi de yeşil olurdu. Kırmızı
vagonlar daha çok merkezi alanlarda özellikle Taksim ve çevresi güzergâhlarda çalışırdı. Kırmızıların içinde sol ve sağda tekli, yeşillerde ise bir taraf tek, diğer tarafta iki kişilik oturma yerleri vardı.
Aradaki koridor da ayakta durma yeri olup, üstte sağlı sollu uzunlamasına giden madeni iki bara
tutturulmuş tutunma kayışları olurdu. Birinci mevkinin koltukları, etrafında sarı metal çerçevesi ile
kırmızı renkte ve yanılmıyorsam deri idi. İkinci mevkidekiler ise tahta. Ama çirkin ve kaba değildi.
Oturma yerleri arkalıklarının koridora bakan köşelerinde, ayakta gidenler için tutunma yerleri de
olurdu. Düzgün, sade görünümü olan ikinci mevki vagonları severdim. Belki daha ucuz, belki de
öğrencilik ve asistanlık yıllarımdaki sosyal yaşamıma daha çok uyduğu için. Yanılmıyorsam; o zaman öğrenciye birinci mevki beş, ikinci mevki üç kuruştu. Hat değiştirerek gideceğiniz uzak yerler
için aktarma biletleri de olurdu ama bunların fiyatını hatırlayamıyorum. Tabii zamanla bu fiyatlar da
değişti. Üstte tutunma kayışlarının bağlantılı olduğu uzun barın yanında arkadan öne, yani vatmanın yanına doğru uzanan ayrıca ince bir kordon da olurdu. İnecek varsa, durağa yaklaşırken biletçi
tarafından bu ip çekilerek vatmanın yanındaki küçük uyarı çanı çalınırdı. İnecek var uyarısı için ip
iki defa, inen-binen tamamlandıktan sonra hareket edebilirsin işareti için de bir defa çekilirdi. Tramvayların ön ve arkalarında birer boş alan olurdu. Sahanlık. Tramvaylara buralardan binilir ve inilirdi.
Hemen hatırlatayım, arkadan binip önden inme alışkanlığı oldukça düzenli idi. Önde ve arkada sahanlığa bir-iki basamakla çıkılırdı. O zamanlar İstanbul Yakası tramvaylarda basamaklardan sonra
kapalı kapı sistemi yoktu. Kapı boşluğunda, akordeon tipi metal çubuk tarzı kapı olurdu. Ayrıca kapı
boşluğunun iki tarafında merdivenden biniş ve inişlerde tutunmak için uzunlamasına sarı renkte birer metal bar da bulunurdu. Kalabalık saatlerde tramvaylar çok dolu olduğunda, bu barlara tutunarak
basamaklarda dikilip gitmek de -özellikle gençler tarafından- sık sık uygulanırdı. Hatta yaz aylarında
keyifli de olurdu. Tramvaylara hareket ve hayat veren, vatman ve biletçilerdi. Vatmanlar genellikle
babacan tipte vakarlı ve ciddi olup yolcularla pek konuşmazlardı. Ayakta durarak bütün dikkatlerini
önlerindeki yola verir ara ara da dikiz aynasından arka kapı ile içeriye göz atarlardı. Kulakları da
kordonun ucundaki çan sesinde olarak. Tramvayların hızı düz ve açık bir yolda saatte yirmi beş kilometre civarında idi. Şehrin kalabalık bölgelerinden ve zaman zaman da dar yollardan geçildiğinde
bu hız genel olarak çok daha az olurdu. Tramvayların hızının günümüz anlamında oldukça yavaş
olmasına karşıt, yine de vatmanların çok dikkatli olması gerekirdi. Ben tramvaylarla olan birlikteliğimde hiçbir kaza görmedim. Haber olarak da pek hatırlamıyorum. Kanımca vatmanlar tramvaylarla bütünleşmiş, hem tramvayları, hem İstanbul’u, hem de İstanbulluları iyi tanıyan özel kişilerdi.
Tramvayların halka dönük en önemli kişisi de biletçilerdi. Vatman ve biletçilerin, renk tonunu pek
hatırlayamıyorum ama, koyu gri bir elbisesi ve kasketi olurdu. Biletçi arkadaki sahanlıkta ayakta dururdu. Elinde kalınca ve dikdörtgen şeklinde, iki tarafı kapaklı bir kitabı andıran tahta bilet kutusu ve
kayışla boynuna asılı deriden, yuvarlak, ağız kenarı metal bir de çantası olurdu. Para çantası. Kutuda