Bizimkisi Şiddetsiz Geçimsizlik
Naif Karabatak
Bu dava, meslek hayatının son davasıydı.
Karara bağlar mıydı bilinmez ama başka
bir dava almayacağı kesindi. Son dava,
şanına yakışır bir dava olmalı, son dava,
bütün diğer davaları unutturmalıydı.
Başlaması da, bitişi de hafızalara
kazınmalı, Halil Hâkimin son davası Adliye
koridorlarında dilden dile dolaşmalıydı.
Onun için klasik çağrı yapmak yerine,
farklı bir yol denedi. Mübaşire “sıradaki
dava” demeyi bile belli bir kafiyeyle
söyledi. Meslek hayatını bir şiire
benzetirse, şiirindeki son mısra buydu;
kafiyesi de, uyağı da, dizesi de tam
yerinde olmalıydı.
“Sıradaki dava” dedi hâkim, mübaşir
“Şiddetsiz geçimsizlik” diyerek bir kadın
ve bir de erkek ismi bağırdı, koridorun
köhne duvarlarında yankılanarak.
Hâkim, “herhalde yanlış söyledi” diye
pek üzerinde durmadı. Doğru ya
“şiddetsiz geçimsizlik” olmazdı, şiddetli
geçimsizlik olurdu. Geçimsizliğin şiddetini
kim ölçerdi orası bilinmezdi ama hepsi de
şiddetli bir geçimsizlikle mahkeme
koridorlarında “huzur” ararlardı. Tıpkı
mutluluğu yanlış yerde aradıkları gibi…
Meslek hayatına başladığında boşanma
davalarına baktı, emekli olana dek de hep
benzer davalarla uğraştı durdu. Davanın
başlamasıyla bitişi çok uzun sürmezdi.
Hep gün atardı, belki aile büyükleri
barıştırır
diye
düşünürdü.
Sonra
“büyükleri” önemseyenin kalmadığından
yakınmaya başladı, aile kavramının da ilk
o zamanlar çürümeye başladığına
inanıyordu.
36