Kral’ın sarayına girmiş ve bir süre sonra kral’ı
zindandaki mahkumları dinlemeye razı etmiş. Bir
rivayete göre kral ikna olsa da şehir halkı iman
etmemiş. Onları uğursuzluk getirmekle suçlayarak
öldürmeye karar vermişler. İşte bu sırada Habib-i
Neccar hazretleri şehrin öbür ucundan koşarak gelip
şehir halkına engel olmaya çalışmış. Güçten yana
değil Hakk’tan yana olmanın, nemelazımcılığın değil,
yanlışı eli ve diliyle düzetme gayretinin çağlar
ötesinden her devre seslenen müşahhas bir ismidir
Habib-i Neccar hazretleri. Azgın halk kendilerini
dinlememiş ne yazık ki. O’da elçilerle birlikte
taşlanarak şehit edilmiş.
Yasin suresinin bir bölümünde bu kıssa anlatılır ve Habib-i Neccar hazretleri şöyle müjdelenir
‘’(Sonra Ona) Haydi gir cennete denildi. O’da dedi ki ne olurdu kavmim bilseydi. Rabbimin
beni bağışladığını ve beni kendisine ikram olunan kullarından kıldığını ‘’ (Yasin suresi- 26-
27) Bundan dolayı Habib-i Neccar hazretleri bölgede sahib-ül Yasin adıyla da anılmaktadır.
Habib-i Neccar hazretleri bugün tarihi Antakya’yı boydan boya kat eden Kurtuluş caddesinin
Kemal Paşa caddesiyle kesiştiği kavşakta kendi adıyla bilinen Camiye bitişik türbesinde 3
havari ile birlikte yatmaktadır. 636 yılında Hz. Ömer devri’nin büyük komutanlarından Ebu
Ubeyde bin Cerrah (r.a) tarafından Antakya fethedilince, eski bir Pagan tapınağı olan bu yere
Habib-i Neccar Hz. adına bir cami inşa edilmişti. Bu anlamda burası Anadolu’da inşa edilen ilk
cami ve Türkiye sınırları içinde İslam’a açılan ilk şehir olması hasebiyle de özel bir kıymete
haizdir. Tarih boyunca birkaç kez el değiştirmiş, haçlı seferlerini takip eden dönemde kilise
olmuş, doğal afetlerle hasar görmüş ve yeniden inşa edilmiştir. Bölgede Sultan Baybars
tarafından tesis edilen Memluk hakimiyetinden bu yana kesintisiz olarak cami vasfını
sürdürmektedir. Tarih boyunca her dinden insan tarafından saygıyla ziyaret edilen bir
ibadethane olmuştur burası. İbn-i Batuda ve Evliya Çelebi seyahatnamelerinde burada bir
zaviye olduğundan söz etmektedir. Günümüzdeki camii 19. yy da inşa edilmiş bir Osmanlı
eseridir. Narenciye ağaçlarının gölgelediği avluyu kuzey ve batı yönünde medrese odaları
çevrelemekte, kuzey batı köşesini yine 19.yy eseri zarif bir şadırvan süslemekte. Merkezi
kubbeli, çok sayıda pencereden bol ışık alan ferah bir harimi ve revaklı son cemaat yeriyle göz
dolduran bir eser. Güney doğu köşesinde kesme taş gövde üzerinde yöreye has ahşap şerefeli
sevimli bir minare yer almakta. Minarenin yanında camiye bitişik olan türbede giriş
seviyesinde küçük bir namaz alanı ve Hz. Yunus ve Yahya ya ait olduğu düşünülen ikiz bir
sanduka bulunuyor.
27