Mayıs 2019 mayıs2019 | Page 27

Kral’ın sarayına girmiş ve bir süre sonra kral’ı zindandaki mahkumları dinlemeye razı etmiş. Bir rivayete göre kral ikna olsa da şehir halkı iman etmemiş. Onları uğursuzluk getirmekle suçlayarak öldürmeye karar vermişler. İşte bu sırada Habib-i Neccar hazretleri şehrin öbür ucundan koşarak gelip şehir halkına engel olmaya çalışmış. Güçten yana değil Hakk’tan yana olmanın, nemelazımcılığın değil, yanlışı eli ve diliyle düzetme gayretinin çağlar ötesinden her devre seslenen müşahhas bir ismidir Habib-i Neccar hazretleri. Azgın halk kendilerini dinlememiş ne yazık ki. O’da elçilerle birlikte taşlanarak şehit edilmiş. Yasin suresinin bir bölümünde bu kıssa anlatılır ve Habib-i Neccar hazretleri şöyle müjdelenir ‘’(Sonra Ona) Haydi gir cennete denildi. O’da dedi ki ne olurdu kavmim bilseydi. Rabbimin beni bağışladığını ve beni kendisine ikram olunan kullarından kıldığını ‘’ (Yasin suresi- 26- 27) Bundan dolayı Habib-i Neccar hazretleri bölgede sahib-ül Yasin adıyla da anılmaktadır. Habib-i Neccar hazretleri bugün tarihi Antakya’yı boydan boya kat eden Kurtuluş caddesinin Kemal Paşa caddesiyle kesiştiği kavşakta kendi adıyla bilinen Camiye bitişik türbesinde 3 havari ile birlikte yatmaktadır. 636 yılında Hz. Ömer devri’nin büyük komutanlarından Ebu Ubeyde bin Cerrah (r.a) tarafından Antakya fethedilince, eski bir Pagan tapınağı olan bu yere Habib-i Neccar Hz. adına bir cami inşa edilmişti. Bu anlamda burası Anadolu’da inşa edilen ilk cami ve Türkiye sınırları içinde İslam’a açılan ilk şehir olması hasebiyle de özel bir kıymete haizdir. Tarih boyunca birkaç kez el değiştirmiş, haçlı seferlerini takip eden dönemde kilise olmuş, doğal afetlerle hasar görmüş ve yeniden inşa edilmiştir. Bölgede Sultan Baybars tarafından tesis edilen Memluk hakimiyetinden bu yana kesintisiz olarak cami vasfını sürdürmektedir. Tarih boyunca her dinden insan tarafından saygıyla ziyaret edilen bir ibadethane olmuştur burası. İbn-i Batuda ve Evliya Çelebi seyahatnamelerinde burada bir zaviye olduğundan söz etmektedir. Günümüzdeki camii 19. yy da inşa edilmiş bir Osmanlı eseridir. Narenciye ağaçlarının gölgelediği avluyu kuzey ve batı yönünde medrese odaları çevrelemekte, kuzey batı köşesini yine 19.yy eseri zarif bir şadırvan süslemekte. Merkezi kubbeli, çok sayıda pencereden bol ışık alan ferah bir harimi ve revaklı son cemaat yeriyle göz dolduran bir eser. Güney doğu köşesinde kesme taş gövde üzerinde yöreye has ahşap şerefeli sevimli bir minare yer almakta. Minarenin yanında camiye bitişik olan türbede giriş seviyesinde küçük bir namaz alanı ve Hz. Yunus ve Yahya ya ait olduğu düşünülen ikiz bir sanduka bulunuyor. 27