Martı Eylül 2014 Sayı 44 | Page 136

kitaplık Büyük bir otelde gerçekleştirilen bir müzayededeyiz. Sosyetikler, asiller, sonradan görmeler, hepsi yerlerini almış, mavi elmasa sıranın gelmesi için beklemekteler. Nihayet o an geldiğinde, aralarında kıyasıya bir mücadele başlar. Bu yarışın galibi ise, kimsenin daha önce farketmediği, gözleri tıpkı o meşhur mücevherin mavisi gibi parıldayan gizemli yaşlı kadındır. Mavi elmas 1532 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın muhteşem tacında yerini almıştır. Ünlü ustaların aylarca uğraşıp kalp biçimi verdikleri bu taşın adı İstanbul Yıldızıdır. Daha sonraki zamanlarda sultan bu taşı kadınlarından biri olan Gülfem’e hediye eder. Ne çare ki, Gülfem hastalanır, ölmeden hemen önce de bu değerli hediyeyi çok sevdiği kalfasına emanet eder. İstanbul Yıldızı şimdi 3. Mehmet’in hasodabaşısı Gazanfer ağanın elindedir. Daha sonra Tırnakçı Hasan paşa bu gözalıcı mücevheri ele geçirecektir. İkisi de cellatların elinde can veririler. İstanbul Yıldızı bir senede üç sahip değiştirmiş, adı uğursuza çıkmış ama bu durum, ona sahip olmak için can atanların heveslerini kıramamış, tam tersine daha da ateşlemiştir. O heveslilerden birisi olan Derviş Mehmet paşa, elması kardeşi Civan beye hediye etmiştir. Aynı kaderi o da paylaşır ve öldürülmekten kurtulamaz. Civanbey ise idamdan kurtulsa da sürgüne gönderilir. Sevgilisi Gülriz alır elması bu kez. 136