yaptım ve üçüncü pencerenin perdesinin altından kolunu çevirmeye çalıştım ama kolu bir türlü yerinden oynatamadım. Bir daha denedim, yine olmadı. Perdenin altından kafamı çıkardım. Derya’ nın halen öğretmenin yanında olduğunu görünce pencereyi açamadığımı söylemekten vazgeçtim. Gururuma yediremedim. Tekrar pencere koluna asıldım. Kol çok sertti, çeviremiyordum bir türlü. Tüm gücümü toplamak için kafamı kaldırdım, konsantre olmaya çalışıyordum. 1988 Seul Olimpiyatlarında 1 milyon dolar ödenerek Türkiye adına yarıştırılan Naim bile başarmayı bu kadar istememişti. Asıldım kola. Hayatta bazı anlar vardır; gerçekleşme süresinde yaşananlar bir iki saniyeden ibarettir. Ama daha sonra düşündüğünüz detaylar kafanızı günlerce meşgul eder. İşte benim de pencere koluna son asıldığım an yaşadığım da tam bu türdendi. Günlerce kafamı meşgul etmesini istemiyordum. Öğretmenin kafasının muhtemel güzelliğinden yararlanan ve izin isteyen Mert bahçeye inmiş ve bizim kaleyi gol yağmuruna tutuyordu. Beynimden vurulmuşa döndüm. Nasıl bu kadar saf olabilirdim? O sinirle pencereyi açtıktan sonra sırama geçtim. Öğretmen her zamanki gibi teşekkür etmedi. İçeriye temiz hava girdikçe yapıştırıcı kokusu da çıkmaya başlıyordu. Kendimi toparlamalıydım. Takım arkadaşlarımla durumu paylaşmam durumunda bir kaos oluşabilirdi ve takımım için yararlı olamayabilirdim. Acilen öğretmenden tuvalet izni almalıydım. İzni aldığım takdirde Cevdet Yarbay’ ın oğlu Mert’ i durdurabilirdim. Takımım için terimin son damlasına kadar mücadelemi sürdürür, hatta birkaç gol bile atabilirdim. Tekrar öğretmen masasının etrafındaki kalabalığa karıştım. Öğretmen hararetli bir biçimde karton kesmenin inceliklerini anlatıyordu. Lafa girip izin istemek için fırsat kolluyordum ama öğretmen bir türlü lafını tamamlamıyordu. Mert her biri jeneriklik gollerini sıralamaya devam ediyordu. Tam söze girmeye karar vermiştim ki Derya oradan atıldı ve“ Öğretmenim ellerime yapıştırıcı bulaştı da tuvalete gidebilir miyim?” dedi. Öğretmen:“ Git kızım” dedi. Of yapma be Derya. Sırası mıydı şimdi. Zamanlaması berbattı Derya’ nın. Ama yapacak bir şey yoktu. Ben de bir şekilde izin istemeliydim çünkü durum çok vahimdi.“ Öğretmenim ben de tuvalete gidebilir miyim”? diye sordum. Öğretmen şöyle bir yüzünü kaldırdı bana sertçe baktı ve“ Geç yerine ne tuvaleti, dakika başı tuvalet tuvalet!” dedi. Kafamı pencereye doğru uzattım. Mert gollere devam ediyordu. Bir yolunu bulmalıydım ve aşağı uçmalıydım. Zaman daralıyordu. Kartondan evin, dekorasyonu yapılıyordu. Kapıya yakın bir yere doğru yöneldim. Derya geldiği anda kapıyı kapatmasına müsaade etmeden aradan fırlayacaktım. Yapacak başka bir şey yoktu. Evet kabul ediyorum bu ülkede sanatın ve sporun değeri yok. Derya da yeteri kadar takdir görmüyor ama her şeye rağmen mücadele etmek gerekiyordu. Kapıya yakın bir yerde hiçbir şey yapmadan sap gibi durunca dikkatleri üzerime çekebilirdim. Sırama doğru yürüdüm. Kalemimi ve açacağımı alıp çöpün
23