Faul yapılan kişi Cevdet Yarbay’ ın oğlu Mert ise faulün cezası üç penaltıydı. Nöbetçi öğretmen gelip bağırana kadar maç devam ederdi. Maçlarla ilgili bir detay ise ders vakitlerinde de oyunun sonucuna etki edebilirdik. Öğretmenden, tuvalete gitmek için izin isteyip karşı takımın kalesine istediğimiz kadar gol atabilirdik. Sınıfa gelir bunu herkese ilan eder ve diğer teneffüs kaldığımız yerden devam ederdik. Birbirimize güvenimiz tamdı. Rakip takımdan biri tuvalet için izin istemiş ve izni almayı başarmışsa eğer, bir şekilde bizim takımdan da birinin izin alıp aşağı inmesi gerekiyordu. İkisi aşağıda bir süre oynayıp tekrardan sınıfa geri dönüyorlardı. O anlarda hiçbir erkek dersi dinlemiyor sadece maçtan gelecek skora odaklanıyorlardı. Bazen o kadar çok heyecanlanıyordum ki Ümit Aktan’ ı aramak istiyordum.‘‘ Ümit Abi bizim maç ile ilgili dakika skor bilgisi sana ulaştı mı?’’ diye. Kapı çalınıp ikisi beraber içeri girdiğinde heyecandan kalbim duracakmış gibi oluyordu.
22
Bir gün Ev Ekonomisi dersinde öğretmenin masasına üşüşmüş, kartonlardan ev yapmayı öğreniyorduk. Makas, yapıştırıcı, karton, renkli bir karton daha, bir tane daha … Evin çatısı için mimar arkadaşlar fikir beyan ediyordu. Ben de masanın diğer tarafında olan Derya’ ya bakıyordum. Bütün derslerdeki üstün gayretini bu derste de gösteriyor, kartondan evin ekonomisine katkıda bulunabileceğini umuyordu. İleri görüşlüymüş, bunun farkına daha sonra vardım. Herkesten farklı olarak el işi kağıtlarından pencere yapma düşüncesi öğretmen tarafından dahiyane bulunmuş ve büyük takdir toplamıştı. Herkes ev muhabbetine dalmışken Cevdet Yarbay’ ın oğlu Mert kaos ortamından yararlandı ve tuvalet izni istedi. Öğretmen kafasıyla onayladı. Oturduğu zaman göbeği dört kat olan Mert inanılmaz bir şekilde fırladı. Ekonomi gündeminin verdiği ciddiyetten dolayı bir süre daha kartonları yapıştıran öğretmeni büyük bir özveriyle dinledim. Dubleks ev yapmak isteyenlere, tripleks ev yapmak isteyenler karşı çıkıyorlardı. Hepsi de numara yapıyordu. Bu sohbeti yapanların hepsi birbirine benzer evlerde oturuyorlardı. Bizden biraz daha fazla gökyüzüne yakın oturanların hayal dünyalarının bu kadar geniş olması ürperticiydi.
Sınıfı komple yapıştırıcı kokusu kaplamıştı. Uyuşmaya başlamıştık. Rehavet çökmüştü. Öğretmen ceketinin kollarını kıvırdı, masanın etrafından geriye doğru açılmamızı söyledi. Üç saniyeliğine geri çekildik ama sonra tekrardan herkes masaya yanaştı. Öğretmen kravatını gevşetti. Derya’ nın gözleri kısılmıştı. Sınıf başkanı gözlüğünü çıkarmıştı. On beş kişi içinden öğretmen beni gözüne kestirdi ve ardından:“ Pencereleri aç da sınıf biraz havalansın.” dedi. Pencereleri açmak büyük bir sorumluluktu ve bunun üstesinden ancak ben gelirdim. Usulca ilk pencereye yöneldim. Yüz on iki derecelik bir açıyla kolumu açtım ve pencerenin kolunu çevirdim. Aynı şeyi ikinci pencere için de