“ Her bireye ayrı verilen heyecan duyma derecesi, her bireyin kendine özgü aklı başındalık derecesine göre düşük ya da yüksek ateşte yanar. Ölçülülüğün seni terk ettiği yer, heyecan duymanın sınırıdır. Büyük şair ne kadar kendinin dışına çıkarsa çıksın, kendini koyvermez. İnsan derinlere olduğu gibi, yükseklere de düşebilir. Derinlere düşmeyi esnek tin, yükseklere düşmeyi ölçülü aklı başındalığın yerçekimi engeller. Eğer duygu, sahici, sıcak, berrak ve güçlü ise bu, şairin en doğru ölçülülük ve aklı başındalık durumudur. Bu durum, tinin dizgini ve mahmuzudur. Sıcaklığıyla tini harekete geçirir, inceliği, sahiciliği ve berraklığıyla, kendini kaybetmemesi için tine bir sınır çizer ve onu durdurur; aynı anda hem anlayış hem de istençtir. Ama çok hisli ve kırılgan olduğunda, ölümcül bir hale gelir, için için kemiren bir kurt olur. Diğer yandan tin kendini sınırlarsa, engellenişi korkarak hisseden duygu heyecanlanır ve berraklığını kaybeder, tini de anlaşılmaz bir tedirginlikle başıboşluğa sürükler; eğer tin özgürse ve kendini hemen kuralın ve modelin dışına çıkarırsa, duygu, daha önce nasıl sınırlandırılmaktan korkuyorsa, bu kez de kendini kaybetmekten korkar; böylece donakalıp boğuk bir hale gelir ve tini yorarak onu alçaltır, gereksiz bir şüpheyle kendini harap etmesine neden olur.
37
Duygu böylesine hastalandığında, şairin elinden gelen tek şey, tanıdığı bu duygudan hiçbir şekilde korkmamak ve bir biçimde daha dikkatli ilerleyip olabildiği en basit yoldan aklını kullanarak, sınırlandırıcı ya da özgürleştirici olabilen duyguya yön vermektir. Kendine bu şekilde tekrar tekrar yardım etmek durumunda olan şair, duygu doğal kesinliğini ve tutarlığını verir. Genel olarak şair, aklında bulunan bütünlüğe tekil anların içinden ulaşmamayı ve böylece geçici bir eksikliği sürekli taşımayı alışkanlık edinmelidir. Şairin alacağı keyif, sonunda yapıtın bütünlüğünün esas tonuna erişilene dek konunun gerektirdiği ölçüde ve tarzda bir andan diğer ana geçmek olmalıdır. Ama kendini yalnızca zayıftan güçlüye doğru yükseleceği bir kreşendoda aşabileceğini kesinlikle düşünmemelidir, çünkü bir şekilde sahici olmaz ve boşlukta asılı kalır. Önemden kaybettiği yerde hafiflikten kazandığını, sessiz ve duyarlı olanın da şiddetin ve heyecanın yerine güzelce doldurduğunu hissetmelidir; böylece şair, yapıtının gidişatında, bir öncekini neredeyse aşan bir tonu ayrıca zorunlu olarak vermek durumunda kalmaz. Yapıttaki egemen ton, bütünlük, yalnızca başka türlü başka türlü değil de böyle biçimlendirildiği için hakimdir.