konuşmaya yemin etmiş bir kişi değildim ben . Bir adam vardı bu işlerle uğraşan , o da geçenlerde öldü gitti sanırım . O halde ne yapmalı , neyden vazgeçmeliydim ? Koklamadan yaşayamam sanırım diye düşündüm , koku , düşündüğüm anda dahi beynimde kıvılcımların uçuşmasına neden oluyordu . Sonra , duymayı düşündüm . Vazgeçmemeliydim , tüm o kafayı kırdıran seslerden , çaldıklarımdan feragat edemezdim . Bir tenin tadını almadan yaşayamayacağıma da karar verip , en sonunda görmekten kurtulmaya gönüllü oldum .
Ama nasıl yapacaktım ? Cevap karşımda yatıyordu , gökyüzünde . Işınları bulunduğu yerden sekiz dakika yirmi yedi saniyede bana ulaşan büyük yıldız . Ona dik dik bakmaya karar verdim . Yeterince bakarsam gözlerimin yanabileceğini düşündüm . Gözlerimi kapadım ve güneşe bakmaya başladım , gözlüklerimi çıkarıp . Kırmızı . Kızıl . Koyu kızıl bir karanlık . Evet , başlıyoruz , diye iç geçirdim . Karanlık beni içine aldı , yuttu .
Kendimden geçmiş olmalıydım . Her taraf karanlıktı . Olamaz , diye düşündüm , sahiden kör mü oldum artık ben , dedim . Hemen kendimi kokladım , her zam anki yoğunlukta kokuyordum . Çevremi dinlemeye çalıştım panikle , etrafta rüzgârın etkisiyle sallanan dallardan çıktığını umduğum bir ses vardı ama her zaman hangi düzeyde duyuyorsam , yine ay nıydı kulağıma gelenler . Peki ya tat ? Tişörtün yakasını dişledim ve dilimi üzerinde gezdirdim . Öf ! Bildiğin kumaş tadı ! Peki ne sikim gelişmişti benim !?
En sonunda gözlerimi açmak aklıma geldi . Değişen hiçbir halt olmamış sefil yaşantımda . Sadece gece olmuştu . Kızıldan sonra gelen karanlığın gizemini çözmekten bahtiyar olan ruhumla beraber el ele tutuşup hiçbir şey yapamamak umuduyla ağaç dallarını aralayıp yolumuza devam ettik .
9 ithaf