Hep geceleri dua ederdi, ölmesindi anne baba, o yeterince büyümeden.
Ev ıssızdı. Çocuk arka tarafta bulunan anne babanın yatak odasına girdi. İlginçti: etraf sisle kaplıydı. Yatak topluydu ve sisten göründüğü kadarıyla çamaşırlar çok temizdi. Çocuk pencereye yöneldi ve kulak kabarttı bu donuk, acımasız atmosfere:‘‘ Zaman geçecek, yalnız öleceksin, baba zaman dinecek, yalnız gideceksin, anne.’’
Sığındı kendine çocuk. Aydınlığa sığındı. Gardırobu açtı, annesinin elbiselerine, geniş yakalı gömleklerine babasının, sığındı. Islattı kırmızı gözleri naftalin toplarını. Çatladı toplar: O doğdu. Yalnızdı. Zaten yalnız doğmuştu ya, yalnız gidecekti. Yürüdü. Koridor evin en gri bölümüydü: tavan gri, halı gri, duvarlar gri … Yatak odasındaki sis koridora doldu, mutfaktaki sinekler diğer taraftan yayıldı sisin içine. Heterojen karışım …
Vakit gelmişti: çocuk irkildi, donuk gözlerle ellerini çırptı, iki yana salladı, ardından sisi ve sinekleri yelledi. Pencere açıldı duvarda, iki tane, beş tane, on beş tane, yüz tane, milyonlarca … Koridorun duvarında dizildi tüm geçmiş ve tüm gelecek: artık aydınlanmıştı koridor da. Şimdisiz koridorda çocuk haykırdı:
11
“ Zaman, zaman, zaman...”
Emre Akaltın