Keci Edebiyat 2014 Jun. 2014 | Page 7

EES.7 çimleri ve onun içinde bireyin kendini tarif edişidir. Özetle, bu örnek bizi öğrenilmiş şeylere razı olmak ya da onlara direnmek konusunda düşündürüyor. Eğitim, duyguları görme ve incelmedir. Öğrencilerime “ekmeğin nasıl yendiği” sorusunu yönelttiğimde, ekmeği nereden, nasıl ve ne bedel karşılığında alabileceklerine yönelik cevaplar duyuyorum. Bunları sorgulamaya başladıklarında da, dünyayı kavramlar ve sözcükler üzerinden öğrenmeye başlıyorlar. Ahlak ve kültür kavramları, dilin açtığı yarıktan içimize akmaya ve oluşmaya başlıyor. Zaten içimizde öncelikle kültürün ve toplumun sesleri oluşmaya başlar. Bu noktada, eğitimin tam olarak ne olduğuna bakmak gerekir. Var oluşumuzdan itibaren, pek çok ortamda eğitimin içindeyiz. Burada konuştuğumuz eğitim, daha resmi ortamlardaki eğitimle ilgili, ama ben bu resmi tanımı yapmayacağım. Eğitim, bir bireye erişebileceği kategorilerde incelik kazandırma sanatıdır. Örneğin, bir çocuk renkleri ayırt edemediğinde, ona maviyle yeşilin aynı olmadığını öğretiriz. Farkındalıktan öte, fark ettiği şeye tepki verme duyarlılığını kazandırmalıyız. Bundan dolayı, eğitimi tanımlarken akla gelenler, ihtimam, özen, yoğunlaşma, sakinleşme, duygularını görme ve incelmedir. Edebiyatın tanımı da çok farklı değildir; edebiyatın edebinden bakarsanız, onda da görgü, ahlak, incelik, ölçülülük ve yol yordam öğrenme vardır. Bu bağlamda edebiyat, insan eğitimi için bilinen en etkili ve en verimli yollardan biridir. Edebiyatı niye sevemedik   ? Genelde edebiyatla ilişki, okuma meselesi üzerinden kurulur. Televizyon, internet ve bunun gibi gerekçelerle öğrencilerin okumaması ya da başka okumalara yönelmesi tartışmalı bir konudur. Okuma edimine eylem olarak yaklaşmalıyız. Kendi okumalarımızı nasıl yaptığımıza, bedenimizin nasıl durduğuna dönüp bakmamız gerekir. Beni edebiyat konusunda en ağır yaralayan ve canımı en çok acıtan şey, öğrencilerimden duyduğum bir soru cümlesi oldu: “Hocam biz edebiyatı niye sevemedik, niye okur olamadık  ?” Edebiyat, hayatın o kadar dışında bir şeymiş gibi anlatıldı ki çocuklara... Doğrusu, nasıl kitap okuduğumuz da, kitap okurken bedenimizin hareketleri de önemlidir. Örneğin, Türk edebiyatının en önemli yazarlarından Hasan Ali Toptaş, bir söyleşide, hep yüzükoyun yatarak kitap okumasının ve yazmasının nedenini sorduklarında, “Çünkü, ortaokul sonuna kadar evimizde hiç masa olmadı,” cevabını verir. Edebiyat her derde devadır. Terry Eagleton’ın şu sözleri, yaşadığımız şoku, edebiyatın büyüsünü ve var oluşumuzu güzel bir biçimde açıklar: “Edebiyat, bizi sınırlı varlığımızın ve duyularımızın ötesine taşıyan bir ruhsal protez gibidir; ona tutunmamızı ve bu sayede sınırlarımızın ötesine erişmemizi sağlar.” Bu, insan olmanın doğasıyla örtüşen bir durumdur. Bizler anlam ürete