Keci Edebiyat 2014 Jun. 2014 | Page 8

sunun metnine girdiğimizde, cevabı şu şekilde bulabiliriz. Şair burada, “Sensiz adeta boş bir havuzum,” diyerek sevgilisine sesleniyor, sevgilisini gül yüzlü bir musluğa benzetiyor. İkinci musluk ise kaderi temsil ediyor. Şair, “Herkes matematikten anlamak zorunda değil,” demeye getiriyor. Bana göre, bu çok güzel bir cevap. Bu cevaba hem eğitim sistemimizin, hem de bizim dönüp dönüp bakmamız gerekir. Soru sormak cevaptan daha önemlidir. hayata uzanmak, dünyadaki varlığımızın nedenini bilmek, ne işe yaradığımızı anlamak ve öğrenmek isteriz. Sosyoloji ve psikoloji gibi dallar insana bakar. Öte yandan, edebiyat doğrudan hiçbir bilimin konusu değildir; ancak, insanı en bütün biçimde, tamamıyla inceler, bize var oluşun gramerini anlatır. Her yazarın kendine özgü algıladığı dilin ileri ve özel bir kullanımı vardır. Bu kullanım bizi gündelik dilden çıkarır ve işte bu nedenle, bir edebiyat metnini tam olarak anlayabilmek için özel bir eğitim almamız gerekir. Edebiyat öğretmeni olarak yaptığımız iş, tam da budur. Bir matematik sorusuyla bu durumu ele alabiliriz: Bir musluk, boş bir havuzu bir saatte dolduruyor. Tabanındaki musluk ise havuzu iki saatte boşaltıyor. Buna göre, iki musluk da açıldığında ne olur  ? Bir matematik sorusu seçmemin nedeni, “Edebiyat her derde devadır,” demeye getirmek istememdir. Ben ortaokul birinci sınıftayken, hocamız bize Gauss formülünü öğretmişti. Formülü öğretmeden önce, bize anlattığı Gauss formülünün bulunuş hikâyesini asla unutmadım. Bu matematik soru- 6 Öğrenciye sorulmaması gereken sorulardan biri de, “Bu metinde ne anlatılıyor, açıkla,” sorusudur. Böyle bir soru öğrenciyi ilerletemez ve hiçbir yere götürmez. Edebiyat ve Türkçe derslerimde, öğrencilerimin ders sırasında hiç soru sormadıklarını fark ettim. Onların istedikleri, benim gelip konuyu anlatıp gitmem. Oysa, edebiyat eğitiminde kullandığımız iki temel yöntemimiz vardır. Birincisi, soru sormak; ikincisi de, karşılaştırma yapmaktır. Bu yöntemler hem hocayı rahatlatır, hem öğrenciyle etkileşimi artırır, hem de öğrencinin dikkatini sabit tutar. Soru sormak cevaptan çok daha önemlidir. Soru sormak öğrenciye bir tutum kazandırır. Öğretmenler, başaramayacaklarını hissettiklerinde hiçbir şey sormamalı, sadece okumalı ve sınıfı terk etmelidir. Eğer hiçbir şey yapamıyorsanız, sadece güzel bir öykü okuyarak, hatta üzerine konuşmayarak bile öğrenciye çok şey anlatırsınız ve öğrenci o şeyi sezer. Soru, zihni dölleyen, zihne ürettiren bir şeydir. Öğrenci önümüze bir şey getirdiğinde, soru sormak kadar onlara verdiğimiz yanıtların önemi de ortaya çıkıyor. Öğrenciye yaptığımız geri dönüşlerin, yaratıcı ve yapıcı olmasına dikkat etmemiz gerekiyor. :