Kaybolan Defterler / zine 8.Sayı: Masal | Page 9

Günlerden bir gün kapısı çaldığında, karşısında kraliçe ve be- beğini buldu. İçinde beliren öfke, kendisinden yardım dile- yen annenin bakışlarına yenik düştü. Kraliçe tüm olan biteni anlatarak ondan evladına yardım etmesini diledi. Kralın ve diğer evlatlarının artık durumu anlayacaklarını ve anlar an- lamaz da biricik bebeğini katledeceklerini söyledi. Cadı, bebeği kucağına aldı. Kaybettiği oğlunu kurtaramamış- tı. Gözlerinin önünde vahşice öldürülürken hiçbir şey yapa- mamıştı. Ve şimdi oğlunun ölümünü emreden adamın bebeği kucağındaydı. Üstelik babasından korunması gerekiyordu. Yardım teklifini kabul etti. Bu yardım aynı zamanda Cadı’nın intikam planına da hizmet edecekti. Kraliçeye planını anlattı ve sadece bebeğinin zarar görmeyeceğine dair söz verdi. Cadı’ya güvenmekten başka çaresi olmayan kraliçe, gecenin karanlığında tekin olmayan yerlerden Cadı’nın emriyle is- yancı cüceler sayesinde güven içinde saraya geri döndü. Birkaç gün sonra ülkede sekizinci prensin yaş günü kutlama- ları başladı. Kral ve prensler, neşe içinde konuklarını ağırlı- yor, Pamuk Prenses, en güzel elbiselerini giymiş ve gerçek kraliçenin kim olması gerektiğini herkese göstermeye çalı- şırcasına şehvetle konuklar arasında dolaşıyordu, saray en kalabalık ve en süslü gününü geçiriyordu. Konukların teb- riklerini ve armağanlarını teker teker kabul eden Kral, eşini ortalıkta göremeyince meraklanarak hizmetçilerine eşinin nerede olduğunu sordu. Hala odasından çıkmadığını öğre- nince prensleri de yanına alarak hep birlikte kraliçenin yatak odasına gittiler. İçeri girdiklerinde, kraliçeyi ve cüce prensi kahkahalarla oyun oynarken buldular. Kral, eşinin neden evladını kendi- sinden ve kardeşlerinden uzak tuttuğunu nihayet anlamıştı. Neşe yerini öfkeye bırakmıştı. Ağzı lanetler savurmak üzere açılınca, masum ve her şey habersiz evladı korkuyla annesi- nin bacaklarına sarıldı. Ağabeyleri tiksintiyle ve öfkeyle bakı- yor; lanet olarak gördükleri kardeşlerini hemen oracıkta öl- dürmeyi ve kendilerini bu utançtan kurtarmayı istiyorlardı. Kraliçe, Cadı ile yaptıkları plana uyarak onlara itiraz etmedi. Tek bi r isteği vardı: evladını kimselerin uğramadığı Hüküm- süren Mağarası’nda öldürmeleri. Kapı eşiğinden onları din- leyen Pamuk Prenses, nihayet aradığı fırsatı bulmuştu. Hı- şımla odaya girdi ve kralı bu laneti dünyaya getiren kraliçenin de öldürülmesi gerektiğine ikna etti. Hep kraliçenin yerine geçmenin hayalini kuruyordu ve artık bu hayalin önündeki tek engel de ortadan kalkmak üzereydi. Kral, eşinin de met- resinin de dileğini kabul etti. Kraliçe son kez korkuyla ve şef- katle kendisine bakan evladına sarıldı. Ağabeyleri tarafından odadan götürülürken, Cüce Prens’in annesine olan feryadı tüm odada yankılandı. Kapanan kapının çıkardığı ses krali- çenin ölüm vaktinin de geldiğini haber veriyordu. Kral, hiçbir acıma duygusu hissetmeden metresinin mutlulukla izlediği cinayeti gerçekleştirmek için elini kılıcına götürerek biricik eşinin canını oracıkta alıverdi. Prensler, yol boyunca kendileriyle konuşmaya çalışan kar- deşlerine hiçbir cevap vermeden sanki o yokmuş gibi dav- /zine kaybolandefterler ranarak, kardeşlerini öldürdükten sonra ona gömmek için kazma ve küreklerle Hükümsüren Mağarası’na vardılar. İlk defa geldikleri bu mağaraya yıllar boyunca kimselerin uğ- ramadığını, mağaranın kaderine terk edildiğini fark ettiler. Yanıldıklarını bilmiyorlardı. Büyük mağaranın tam ortasında rengarenk mermerden bir yatak buldular. Cinayeti bu yatağın üzerinde işlemeye karar verdiler. Her ne kadar hepsi de cüce doğan kardeşlerinin ölmesini istiyor olsa da hiçbiri bunu biz- zat kendisinin gerçekleştirmesine yanaşmıyordu. Uzun süre aralarında tartıştılar. Yol boyunca onları takip edip, mağaraya geldiklerinde bir kenardan onları gizlice gözetleyen Pamuk Prenses daha fazla dayanamayarak ortaya atıldı. Eğer kabul ederlerse bu cinayeti gerçekleştirebileceğini söyledi. Prens- ler birbirlerine bakarak bunun iyi bir fikir olduğu konusunda anlaştılar. Pamuk Prenses, yanında getirdiği bıçağı hiç acımadan zavallı kardeşlerine sapladığında, kardeşlerden biri utandı, diğeri neşelendi, öteki öfkelendi, birinin uykusu geldi, bir diğeri bilgince tavsiyelerde bulundu, öbürü budalaca sözler sarf etti, en sonuncusunun içini de merak duygusu kapladı. Pa- muk Prenses’in gözüne sis perdesi indi, bıçağın kesmediğini fark etmedi, akmayan kanı fark etmedi. Ama öldürdüğünden emin bir şekilde tertemiz bıçağını sanki kanlara bulanmış bir şekilde yanında getirdiği bezle sildi. Prenslerin uykuya daldı- ğını görünce öldüğünden emin olduğu, kendisine gülümse- yerek bakan kurbanına son kez bakarak oradan ayrıldı. Yedi prens kendilerine geldiklerinde lanetleriyle ilk selam- laşmaları, kıyafetlerinin içinde küçülüp kalmış olan beden- leriyle göz göze geldikleri an olmuştu. Şaşkınlık ve korku içinde birbirlerine bakıyor, neredeyse bedenlerinin iki katı olan kıyafetlerinin içine sığınarak bunun bir kabus olduğuna kendilerini inandırmaya çalışıyorlardı. Kardeşlerini üstüne koydukları rengarenk mermer taşın, kararıp eskiyen bir taşa dönüştüğünü fark ettiler. Üstelik kardeşleri de orada değildi. Mağaranın duvarına dayanmış olarak duran neredeyse ken- di boylarında olan kazmalarını ve küreklerini güçlükle alarak oradan ayrıldılar. Gecenin karanlığında kimselere görünme- den ağaç yapraklarıyla örtmeye çalıştıkları çıplak ve cüceye dönüşmüş bedenleriyle –bir daha asla kabul edilmeyecekle- ri- saraya doğru yola koyuldular. Pamuk Prenses, saraya vardığında içinde tarif edemediği bir huzursuzluk olduğunu fark etti. Hızlı adımlarla kralın odası- na çıktı. Kral yoktu. Odadaki büyük aynada kendine bakarak yeni kraliçeyi hayranlıkla izlemeye karar verdi. Bir şeyler ters gidiyordu. Üstündeki yeni elbisenin eskiyip yırtıldığını fark etti. Hemen hizmetçilere bütün elbiselerini getirmelerini emretti. Sırayla hepsini denedi; ülkede hiçbir kadının sahip olamadığı bütün gösterişli ve muhteşem elbiseleri… Ama sonuç değişmedi. Bütün elbiseler Pamuk Prenses’in bedeninde hemencecik eskiyor, yırtılıyor ve soluyordu. Gü- zelliğinden hiçbir şey kaybetmemişti ama o güzelliğe eşlik edecek hiçbir elbise yoktu artık. Lanetini hiçbir zaman fark etmeyecekti; ta ki artık kralın gözünden düşüp, eski püskü kıyafetleriyle saraydan kovulana dek. 3