Günlerden bir gün kapısı çaldığında, karşısında kraliçe ve be-
beğini buldu. İçinde beliren öfke, kendisinden yardım dile-
yen annenin bakışlarına yenik düştü. Kraliçe tüm olan biteni
anlatarak ondan evladına yardım etmesini diledi. Kralın ve
diğer evlatlarının artık durumu anlayacaklarını ve anlar an-
lamaz da biricik bebeğini katledeceklerini söyledi.
Cadı, bebeği kucağına aldı. Kaybettiği oğlunu kurtaramamış-
tı. Gözlerinin önünde vahşice öldürülürken hiçbir şey yapa-
mamıştı. Ve şimdi oğlunun ölümünü emreden adamın bebeği
kucağındaydı. Üstelik babasından korunması gerekiyordu.
Yardım teklifini kabul etti. Bu yardım aynı zamanda Cadı’nın
intikam planına da hizmet edecekti. Kraliçeye planını anlattı
ve sadece bebeğinin zarar görmeyeceğine dair söz verdi.
Cadı’ya güvenmekten başka çaresi olmayan kraliçe, gecenin
karanlığında tekin olmayan yerlerden Cadı’nın emriyle is-
yancı cüceler sayesinde güven içinde saraya geri döndü.
Birkaç gün sonra ülkede sekizinci prensin yaş günü kutlama-
ları başladı. Kral ve prensler, neşe içinde konuklarını ağırlı-
yor, Pamuk Prenses, en güzel elbiselerini giymiş ve gerçek
kraliçenin kim olması gerektiğini herkese göstermeye çalı-
şırcasına şehvetle konuklar arasında dolaşıyordu, saray en
kalabalık ve en süslü gününü geçiriyordu. Konukların teb-
riklerini ve armağanlarını teker teker kabul eden Kral, eşini
ortalıkta göremeyince meraklanarak hizmetçilerine eşinin
nerede olduğunu sordu. Hala odasından çıkmadığını öğre-
nince prensleri de yanına alarak hep birlikte kraliçenin yatak
odasına gittiler.
İçeri girdiklerinde, kraliçeyi ve cüce prensi kahkahalarla
oyun oynarken buldular. Kral, eşinin neden evladını kendi-
sinden ve kardeşlerinden uzak tuttuğunu nihayet anlamıştı.
Neşe yerini öfkeye bırakmıştı. Ağzı lanetler savurmak üzere
açılınca, masum ve her şey habersiz evladı korkuyla annesi-
nin bacaklarına sarıldı. Ağabeyleri tiksintiyle ve öfkeyle bakı-
yor; lanet olarak gördükleri kardeşlerini hemen oracıkta öl-
dürmeyi ve kendilerini bu utançtan kurtarmayı istiyorlardı.
Kraliçe, Cadı ile yaptıkları plana uyarak onlara itiraz etmedi.
Tek bi r isteği vardı: evladını kimselerin uğramadığı Hüküm-
süren Mağarası’nda öldürmeleri. Kapı eşiğinden onları din-
leyen Pamuk Prenses, nihayet aradığı fırsatı bulmuştu. Hı-
şımla odaya girdi ve kralı bu laneti dünyaya getiren kraliçenin
de öldürülmesi gerektiğine ikna etti. Hep kraliçenin yerine
geçmenin hayalini kuruyordu ve artık bu hayalin önündeki
tek engel de ortadan kalkmak üzereydi. Kral, eşinin de met-
resinin de dileğini kabul etti. Kraliçe son kez korkuyla ve şef-
katle kendisine bakan evladına sarıldı. Ağabeyleri tarafından
odadan götürülürken, Cüce Prens’in annesine olan feryadı
tüm odada yankılandı. Kapanan kapının çıkardığı ses krali-
çenin ölüm vaktinin de geldiğini haber veriyordu. Kral, hiçbir
acıma duygusu hissetmeden metresinin mutlulukla izlediği
cinayeti gerçekleştirmek için elini kılıcına götürerek biricik
eşinin canını oracıkta alıverdi.
Prensler, yol boyunca kendileriyle konuşmaya çalışan kar-
deşlerine hiçbir cevap vermeden sanki o yokmuş gibi dav-
/zine
kaybolandefterler
ranarak, kardeşlerini öldürdükten sonra ona gömmek için
kazma ve küreklerle Hükümsüren Mağarası’na vardılar. İlk
defa geldikleri bu mağaraya yıllar boyunca kimselerin uğ-
ramadığını, mağaranın kaderine terk edildiğini fark ettiler.
Yanıldıklarını bilmiyorlardı. Büyük mağaranın tam ortasında
rengarenk mermerden bir yatak buldular. Cinayeti bu yatağın
üzerinde işlemeye karar verdiler. Her ne kadar hepsi de cüce
doğan kardeşlerinin ölmesini istiyor olsa da hiçbiri bunu biz-
zat kendisinin gerçekleştirmesine yanaşmıyordu. Uzun süre
aralarında tartıştılar. Yol boyunca onları takip edip, mağaraya
geldiklerinde bir kenardan onları gizlice gözetleyen Pamuk
Prenses daha fazla dayanamayarak ortaya atıldı. Eğer kabul
ederlerse bu cinayeti gerçekleştirebileceğini söyledi. Prens-
ler birbirlerine bakarak bunun iyi bir fikir olduğu konusunda
anlaştılar.
Pamuk Prenses, yanında getirdiği bıçağı hiç acımadan zavallı
kardeşlerine sapladığında, kardeşlerden biri utandı, diğeri
neşelendi, öteki öfkelendi, birinin uykusu geldi, bir diğeri
bilgince tavsiyelerde bulundu, öbürü budalaca sözler sarf
etti, en sonuncusunun içini de merak duygusu kapladı. Pa-
muk Prenses’in gözüne sis perdesi indi, bıçağın kesmediğini
fark etmedi, akmayan kanı fark etmedi. Ama öldürdüğünden
emin bir şekilde tertemiz bıçağını sanki kanlara bulanmış bir
şekilde yanında getirdiği bezle sildi. Prenslerin uykuya daldı-
ğını görünce öldüğünden emin olduğu, kendisine gülümse-
yerek bakan kurbanına son kez bakarak oradan ayrıldı.
Yedi prens kendilerine geldiklerinde lanetleriyle ilk selam-
laşmaları, kıyafetlerinin içinde küçülüp kalmış olan beden-
leriyle göz göze geldikleri an olmuştu. Şaşkınlık ve korku
içinde birbirlerine bakıyor, neredeyse bedenlerinin iki katı
olan kıyafetlerinin içine sığınarak bunun bir kabus olduğuna
kendilerini inandırmaya çalışıyorlardı. Kardeşlerini üstüne
koydukları rengarenk mermer taşın, kararıp eskiyen bir taşa
dönüştüğünü fark ettiler. Üstelik kardeşleri de orada değildi.
Mağaranın duvarına dayanmış olarak duran neredeyse ken-
di boylarında olan kazmalarını ve küreklerini güçlükle alarak
oradan ayrıldılar. Gecenin karanlığında kimselere görünme-
den ağaç yapraklarıyla örtmeye çalıştıkları çıplak ve cüceye
dönüşmüş bedenleriyle –bir daha asla kabul edilmeyecekle-
ri- saraya doğru yola koyuldular.
Pamuk Prenses, saraya vardığında içinde tarif edemediği bir
huzursuzluk olduğunu fark etti. Hızlı adımlarla kralın odası-
na çıktı. Kral yoktu. Odadaki büyük aynada kendine bakarak
yeni kraliçeyi hayranlıkla izlemeye karar verdi. Bir şeyler ters
gidiyordu. Üstündeki yeni elbisenin eskiyip yırtıldığını fark
etti. Hemen hizmetçilere bütün elbiselerini getirmelerini
emretti. Sırayla hepsini denedi; ülkede hiçbir kadının sahip
olamadığı bütün gösterişli ve muhteşem elbiseleri…
Ama sonuç değişmedi. Bütün elbiseler Pamuk Prenses’in
bedeninde hemencecik eskiyor, yırtılıyor ve soluyordu. Gü-
zelliğinden hiçbir şey kaybetmemişti ama o güzelliğe eşlik
edecek hiçbir elbise yoktu artık. Lanetini hiçbir zaman fark
etmeyecekti; ta ki artık kralın gözünden düşüp, eski püskü
kıyafetleriyle saraydan kovulana dek.
3