Bir de Mürüvvet ’ in babaannesi vardır ormanın sonunda tek göz bir evde . Mürüvvet sadece ona yemek götürmek için evinden çıkar . Hayırlı torun olması , bir nebze olsun köylünün yüreklerine su serper .
Babaannesi , aynı babası gibidir , daha doğrusu babası anasının burnundan hık demiş düşmüş , yüzünün çirkinliğini oğluna miras vermiştir . Soya çekilir de sadece yüzden mi verilir ? Nemrut mu nemrut , çığırtkan mı çığırtkan … Küfrün en sunturlusu , bedduanın en Allahlısı düşmez dilinden . Siğilli kurbağa gibi yatağında tüner , gelen yemekleri silip süpürür , karnı doyunca nankörlüğün sazını eline alır , ver Allah ver , ver Allah ver !
Mürüvvet , yemek götürdüğü vakit al yemenisinin altında gizlediği kulaklarını pamukla tıkar . Tıkar ki duymasın babaannesinin cırlak sesini , küfürlerini ve beddualarını . Hatta yolda kuşların , köpeklerin , tilkilerin , domuzların , sincapların ve daha bir sürü hayvanatın sesini de duymak istemez . Sever yine de hayvanları . Rabbim giydirmiş yumuşacık kürkleri , tüyleri , telekleri de salmış ormana . Salmış salmasına da ah bir de ses çıkarmasalar .
Mürüvvet , azığını çıkınına yerleştirmiş , kuşlara darı , diğer hayvancıklara da ekmek bile hazır etmiş . Çıkmış yola , ilkin köpeğe ekmeğini vermiş . Ormana girip derinliklerinde dal yaprak ezerek giderken ağaçlarında tüneyen kuşlar için ağaç diplerine darı dökmüş . Gördüğü her deliğe , ine ekmek bırakmış . Ormanı ekmek ve darı ile doldurmuş .
Babaannesinin evine vardığında açmış kapıyı girmiş içeri . Yatağında tüneyen siğilli kurbağa pörtlek gözlerini bizim Mürüvvet ’ in gözlerine dikmiş . Başlamış söylenmeye . “ Nerde kaldın dul garı çocuğu ? Öldüm acımdan ! El kadar ekmeğe muhtaç ettin beni orospu ! Allah belanızı versin ! Köpekler gibi uluyun da domuzlar gibi eşinin dağlarda !” diye vermiş küfrü , bedduayı . Lakin Mürüvvet hazırlıklı , kulağında pamuk , üstünde al yemeni derken o küfürler deniz kabuğunun içinden gelen uğultu gibi tatlı bir uğultuya dönüşmüş . Gülümsemiş yaşlı kadına . Çıkını açmış , içinden nevaleyi çıkarmış . Börülce yemeği , közlenmiş patlıcan salatası ve bazlamadan mükellef yemeği tepsiye dizip babaannesinin kucağına koymuş . Yaşlı kadın , silmiş süpürmüş yemekleri . İyi ki pamuk ve al yemeni varmış da duymamış o şapırtıyı Mürüvvet . Tabak çanağı alıp çeşmede yıkadıktan sonra çıkınına yerleştirip yola koyulmuş . Babaanne arkadan sövedursun Mürüvvet , ormanın sessizliğinde halinden memnun , kalbinde kelebek hafifliği ile yürümüş . Karşısına ağzı köpük köpük bir tilki çıkmış , titreyen bacakları kendini taşıyamaz hale gelince bırakmış kendini Mürüvvet ’ in ayaklarının dibine . Eğilip sevgiyle okşamış hayvanın pamuk bedenini . Yürümeye devam etmiş . Bir ağacın gölgesinde gözleri kanlı yatan türlü kuşları görmüş , eğilip bakmış hepsine . Gümüşi teleklerini okşamış bir bir . Yürümeye devam etmiş , yolda yerde yatan domuzları , sincapları görmüş , okşamadan geçmemiş hiçbirini . Eve yaklaşınca babasının av köpeğinin ölüsünü de sevmeyi ihmal etmemiş .
Kapıya vardığında dönüp etrafına bakmış Mürüvvet . Doğa tam da olmasını istediği gibi dingin bir halde karşısında duruyormuş . Al yemenisini çözüp gür kıvırcık saçlarını savurmuş rüzgârın serinliğine , pamukları çıkarmış kulaklarından ve dinlemiş köyü . Çıt çıkmıyormuş , doğa sus pus olmuş Mürüvvet için . Gülümsemiş . Eve girdiğinde sessizliği bir daha dinlemiş . Gülümsemesi sessizliğe bir övgü gibi doldurmuş evi .
Nihayet istediği sessizliğe kavuşmuş Mürüvvet . Artık babası odasına girip ondan sessiz olmasını isteyemeyecek , içini delik deşik ederken iğrenç seslerini işitmeyecek , annesi bir köşede ulur gibi ağlayamayacaktı .
Divana uzanıp gülmeye başlamış . Gülmesi kahkahalara dönüşmüş . Ev dolup taşmış , sel olup tüm hanelere akmış . Köylüler buna şaşıp kalmış .
Yazık kıza , iyice üşüttü demişler .
/ zine
kaybolandefterler
31