PAOLO TROILO
Uzun zaman önceydi, yine bir yol ayrımda kalmış, külüstür yıldır uyamadığı kadar huzurlu bir uyku çekmişti. Küçücük
arabasını bir tepenin ucuna park edip boş gözlerle denizin şeylerin nasıl da büyük olaylara yön vereceğini o zaman an-
karalığına bakıp kendine bir yol çizmeye çalışmıştı. Alkolik lamıştı. Bu yavru köpek birçok şeyi değiştirebilirdi; kendisini,
bir baba, evde bulamadığını dışarıda arayan bir anne bek- ailesini, evini ve aklına gelmeyecek birçok şeyi… Uyandığın-
liyordu onu çatısından su damlayan, bir türlü ısınmayan ve da hava kararmış, geceye doğru ilerliyordu saat. Yol üstünde
pislik içindeki iki odalık harabede... Doğduğu günden beri bir markette durup biraz mama, süt ve küçük bir battaniye
nefretle büyümüştü onlara karşı ama yine de anlamsız bir bağ alıp evine doğru sürmeye başlamıştı yüzünde bir umut, bir
vardı bir türlü kopmayan. Onları yalnız, bir başlarına bırak- çıkış yolu bulmuş olmanın gururlu ifadesiyle… Arabasıyla
mak için can atarken bir tarafı, diğer tarafını da o görünmez sokağa girdiğinde insanların yollara dökülmüş, çılgınca bir
bağlar tarafından çekilip kendini uzaklaştırmasına imkân koşturmacanın içinde olduğunu, alevlerle sarılmış bir eve
vermiyordu. Geceydi, soğuktu hava ve arabadan inecek, karar doğru koşturduklarını görmüştü. İtfaiye sesleri minicik, ad-
verecek kadar güçlü değildi. Saatlerce her şeyi düşünüp de- sız köpeği bile korku içinde bırakmıştı. Yanan ev kendi eviydi.
falarca tekrarlamıştı olasılıkları, yine de bir kapı açamamıştı Arabasından inip uzak bir mesafeden izlemişti olan biteni;
kendine. Kızıl renkte güneş kendini gösterirken aynı yerde, darmadağındı; bir umut belirmişti ve bir anda yok olmuştu,
inanmadığı bir tanrıya yalvarırken bulmuştu kendini. Ara- bir yol açılmıştı önüne ama sonu görünmüyordu. Nefret et-
badan çıkmış, doğan güneşin eşliğinde saatlerce yürümüştü tiği bir eve, nefret ettiği ama kopamadığı, kopmak için de her
uçurumun kenarında; karşısında beliren, açamadığı tek kapı şeyi yaptığı yer yanmıştı. Yok olmuştu. İki ceset torbasında
cesaretti. Bir şeyleri yapmak için tek bir adım atmak yeter- iki beden çıkarken evden arabasına binip, korku dolu gözler-
liydi; sen yapamıyorsan da birinin seni itmesi gerekiyordu. le kendisine bakan köpeğini kucağına almıştı. Suçlu hissetti
Kararsız, bulanık bir halde arabasına geri dönmüş, hiçbir kendini evde olmadığı için, bu kadar uzun ayrı kaldığı için…
şeyi değiştirememiş olmanın üzüntüsüyle eve doğru sürme- “Benim kabahatim tüm bunlar…” diye dişlerini sıkıp gözyaş-
ye başlamıştı. Ta ki arka koltuktan gelen tuhaf seslere kadar; larına boğulmuştu.
arabayı hemen durdurmuş, inip sesin nereden geldiğini an-
lamak için arka tarafa geçmişti; gördüğü, koltuğun hemen Yeni bir sigara daha yaktı. Ne yapması gerektiğine eve dön-
altındaki paspasa saklanmış el kadar bir yavru köpekti. Sanki düğünde karar vermiş olacaktı. Köprüdeki adamın yüzünü
ağlamış veya ağlayacakmış gibi bakan iki zeytin tanesi gözle düşündü; pişmanlık; tanıdıktı, yaşanmıştı ve sonu öngörü-
karşı karşıya kalmıştı. Büyük bir şefkatle koltuğa oturup yav- lemezdi. Yarım kalan masalına geri döndü birdenbire; huzur
ru köpeği kucağına almış, kalp atışlarını karnında hisseder- dolu günler yaşayan güçlü ve meşhur bir adamdı. “Daha da iyi
ken birkaç dakika içinde uyumasını izlemişti. Kısa süre sonra olabilir.” diyerek söylendi geride bıraktığı kalabalıktan çığlık-
o da gecenin yorgunluğuna dayanamayıp belki de son birkaç lar yükselirken.
/zine
kaybolandefterler
13