Siyah saçları, siyah gözleri, üzerinde beyaz gömleği ve taktığı siyah gözlükleri ile kendini kitaplara kaptırmış ve yoğun bir çalışma içerisindeydi. Az önce sohbet ettiğim kütüphane görevlisine bu kadının kim olduğu sorduğumda ilçenin öğretmeni olduğunu ve 3 ay önce yeni tayin olarak ilçeye yerleştiğini daha fazla bir bilgisi olmadığını söyledi. Yeniden yerime geçip çalışmalara devam etmek istesem de gözlerimi kendisinden alamıyordum. Tam da o esnada yakalandım. Gözleri gözlerime değdiği vakit, midemden nefes boruma yayılan ateşi fark ettim. Kafamı çevirip kurtulmak istedim bu yangından ama bir türlü bunu yapamıyordum. Kadın, bir yabancının kendisine neden baktığını anlamaya çabalarcasına bakıyor; ben ise yakalanmış olmanın verdiği mahcubiyetle. Sonrasında hemen eğdim kafamı; abisinin oyuncağını kırmış bir çocuk gibicesine suçlu, yaramazlık yaparken annesine yakanlanmış gibi yanakları al al.
“ Kafamı kaldırsam da bir kez daha baksam, acaba o da bakıyor mudur?” diye içim içimi yerken, kalemi aldım elime. Heyecandan kalemi kağıdın üzerine düşürdüm, mürekkep kağıda“ siyah bir nokta” bıraktı. Altına şu dizeler kendiliğinden dizildi;
“ Şu gecelerden bile daha karanlık bakışlı kadın, Beni bu dünyada bir kez daha öksüz bıraktın.”
Bu dizelerin manası neydi, neden yazdım ben de bilmiyordum. Bir an evvel kalkıp kütüphaneden uzaklaşmak istiyordum fakat içimdeki duygular beni sandalyeye adete çivilemiş, hareket etmeme izin vermiyordu. Kitapları anlamlandıramadığım bir çeviklik ile toparlayıp kalemi kağıdı da onlara yaren edip kalktım oturduğum masadan. Kütüphane görevlisine kafamla nazikçe selam verip kapıdan çıkmış, 5-6 basamaktan oluşan merdiven henüz yarısına bile gelemeden, arkamdan gelen;“ pardon beyefendi, bakar mısınız?” sorusuyla nefesimi tutup, olduğum yere sabitlenmiştim. 26 yıllık hayatım boyunca böylesine terlememiş, böylesine korkmamıştım. Arkamı dönüp yüzünü görsem ne söylerdim bilmiyordum; döndüm. Karşımdaydı, kainatın en gizemli yıldızı ellerinde kitaplarla ile birlikte bana bakıyordu. O an,“ yer yarılsa da içerisine girsem.” deyiminin hangi şartlar altında söylenmiş olduğunu tüm hücrelerime kadar tecrübe etmiştim. Yer yarılmadı, içine giremedim. Arkamı dönüp topuklarım ardıma çarpa çarpa koşmayı düşündüm ilk, o sırada ise o ilk kurşunu sıkmak için hazırlanıyordu.“ Merhaba.” dedi. Yüzüne baktım,“ iyi misiniz?” dedi, bakmaya devam ediyordum. Endişeli bir şekilde“ beyfendi??” deyince ölü taklidi yapmanın yersiz olacağı kanısına vardım. Bir merhaba da benim dilimden koptu. Meraklı bir ses tonuyla, kim olduğumu sorup; beni daha önce buralarda hiç görmemiş olduğunu söyledi. Görev için yeni geldiğimi söyledim. Kendisinin de öğretmen olduğunu ilçenin okulunda görev yaptığını söyledi. Biliyorum diyecektim az kalsın, bir yardıma ihtiyacım olursa söylememin yeterli olacağını, yeni gelmiş olmanın zorluklarını bildiğini söyledi. İkindi vaktinin yaklaştığını fark ettiğimden hemen bir telaş içerisinde kendisine teşekkür edip, gitmem gerektiğini söyledim.“ Adım.” dedi,“ Adım, Süveyda.” Bense memnun oldum deyip, ismimi söylemeyi unutarak ayrıldım yanından.
Lojmana varıp abdestimi tazeledim, namazımızı eda ettikten sonra akşam vaktine kadar hocam ile hasbıhale çekildik. Hocam bendeki durgunluğu fark etmiş, sebebini araştırıyordu. Bense“ yorgunluktandır.” hocam deyip geçiştirmeye çalışıyordum fakat hocam beni çok iyi tanıdığından inanmıyor, nezaketinden inanmış gibi davranıyordu.
“ Hocam bilginiz vardır sizin; Süveyda ne demektir?” diye sorduğumda ise yüzünde oluşan buruk tebessüm ile anlatmaya başladı;“ İnsana, onun halifeliği anlatılırken,‘ kainatın merkezidir’ derler. Ardından İnsanın merkezi nedir, diye sorulunca da‘ kalbtir’ cevabı verilir. En-noktatü’ s-sevdâ yani süveyda ibaresi, nokta ve onun sıfatı siyahtan teşekkül etmiştir. Bu ifadede sıfat-mevsuf terkibiyle, mânâ vurgusu,‘ nokta’ kelimesi üzerinde temerküz etmiştir. Nokta kelimesi lügatte, harekelemek suretiyle açıkca ifade etmek, noktalamak, küçük parça, nokta, azıcık bir şey, konu, iş anlamlarına gelmektedir. Sevdâ kelimesi ise lügatte, beyazın zıddı, siyahlaştırmak, toplumun büyük çoğunluğu, el ve alındaki çizgiler, insanın yüzü, siyah büyük yılan, iki siyah yani, su ve hurma, gece ve gündüz, kalb habbesi vs. gibi manaları ihtiva eder. Şimdi siyah noktanın, yani tabir-i âharla kara deliğin, tasavvufi açıdan, kav-
23