KAPALI KAPILAR ARDINDAN Atılım kongresi 3 | 页面 3

3 TKP Atılım Kongresi Bülteni Bir değerlendirmeye giriş: FKF yanlış mı? Başlıktaki sorunun yanıtı, iki çerçeve üzerinden tartışılabilir. Birinci çerçeveye, FKF’nin kuruluşu aşamasında saptadığımız ihtiyaçların güncelliğini, FKF’nin kendisini üretebileceği bir toplumsal temelin varlığını ve bunun dinamiklerini yerleştirebiliriz. İkinci çerçeveye ise FKF’nin , kuruluşuna önayak olan ve içinde yerleşik konum almayı hedeflediği, temsil etme iddiasında olduğu alanın gerekliliklerini kabul ederek, bu alandaki yeterliliğini ve hedefleriyle gerçekleştirebilecekleri arasındaki mesafeyi yerleştirebiliriz. İkinci durumda, üzerinde duracağımız başlıklar, kuruluşunda hedeflediği biçimiyle “gençliğin kaygılarını ve direncini bir alternatife dönüştüren” ve örgütleyebilen bir araç olarak FKF’nin siyaset taşıma biçimine ilişkin olacaktır. Bu yazının sınırı, şimdilik bu iki çerçeveyi ele almak ve Gençlik Konferansı’nda sürdürülecek tartışmaların önünü açmak olabilir. Bu tartışmada, FKF’nin bugün geldiği noktanın kuruluş hedeflerinin gerisinde kaldığını ön kabul olarak almamız mümkün. Bugün zorunlu olarak göz önünde tutulması gereken bir nokta, içinden TKP’nin çekilip alındığı bir FKF’den geriye bir şey kalıp kalmadığı olacaktır. Sosyalizmin üniversitelerdeki etkisi ve cazibesinde, partimizin tuttuğu siyasi alanın ötesinde FKF’nin bir alan inşa edip edemediğini de kendimize sorabiliriz. Burada karşımıza çıkan başarıların ve başarısızlıkların her biri, bizi ancak bir tek soruya yönelttiği takdirde anlam kazanabilir. O soru, FKF’nin karşılamayı hedeflediği siyasi ihtiyaçla arasındaki açının nasıl kapatılabileceği ve kendisini nasıl tekrar yapılandırabileceğidir. Bu noktada FKF’ye sahip çıkmak, ancak FKF’yi doğru anlamakla, olanaklarını ve eksiklerini ortaya koymakla mümkün olabilir. Aksi yönde bir yaklaşım, FKF’yi kuruluş amaçlarından uzaklaştırıp kurumaya terk etmek olacaktır. Buradan hareketle, FKF’nin bilinçli olarak değersizleştirildiğini ileri süren arkadaşlarımızın, aynı zamanda FKF’yi sağlıklı bir değerlendirme sürecinden uzak tutmalarının bir çelişki yansıttığını söyleyebiliriz. Tartışma çerçevelerinden ilkini biraz açalım. Özellikle Haziran sonrasında kendisini dayatan bir toplumsallığı burada değerlendirmek mümkün. FKF, AKP iktidarı ile uzlaşmayan, yerleşti- rilmek istenen sistemce kapsanamayan ve Türkiye’deki gericileşme sürecine direnç oluşturan genç nüfusun kaygılarını, devrimci alternatife yönlendirme iddiasının üniversitelerdeki temsiliyetini sahiplenerek kuruldu. Gençliğin bugün hâlâ AKP tarafından ya da “AKP karşıtı” düzen içi alternatifler tarafından kapsanamadığı tezi geçerlidir. Kısa vadede bunun geçersizleşmesi, bir uyumluluk sağlanması da mümkün görünmüyor. Bu toplumsallığın sönümlenmemesinin ya da AKP iktidarıyla uyumlu hale dönüşmemesinin tek yolu, sosyalizmi bir siyasal seçenek olarak bu alanda yeniden üretmek, üniversitelerde solun alanını ve sosyalist siyasetin temas yüzeyini genişletmek olabilir. Partimizin bu doğrultuda bir cazibesi olduğu açıktır. Ancak FKF, bu cazibenin dış halkalarını örgütlemeli; doğrudan ya da dolaylı olarak partinin kapsayamadığı toplumsallıklarla devinen, sosyalizmin ideolojik alanını genişleten, aynı zamanda birlikte devinmeyi hedeflediği geniş toplumsallığı temsil eden bir pozisyona yerleşmelidir. İkinci çerçeve, bu temsiliyetin altının nasıl doldurulacağına ilişkindir. FKF’nin yerleştiği alanın önemli bir ağırlığını üniversite kulüpleri oluşturmaktadır. İkinci Cumhuriyet’in tesisi çabaları karşısında, üretimlerini doğal olarak bu rejime “aykırı” bir konumda gerekleştirdiğini gördüğümüz üniversite kulüpleri, düşünce toplulukları, sadece varoluşlarını ve üretkenliklerini sürdürebilmek için bile sosyalizmin ideolojik ve siyasal varlığına ihtiyaç duyuyorlar. FKF, bu alanları tekrar üreterek, bunu yaparken de örgütlenme kapsamını güçlendirerek anlam kazanabilir. Siyasi ağırlığı güçlendirecek gelişkin bir akılla öncülüğü ilk sıralara yazmayan bir FKF, farklı siyasal eğilimlerin varlığının ve etkisinin belirleyici olduğu bir zemin haline gelecektir ve ortalamaya teslim olacaktır. FKF ilgi ve temas alanlarını zenginleştirmek, üniversite gündemlerinde ve üretim çalışmalarında sürükleyici özne olmak ve bu alanları yeniden, kendi çeperinde üretebilmek zorundadır. Bugün bulunduğumuz nokta itibariyle, bunun gerisinde kaldığımızı söyleyebiliriz. FKF, üniversiteli gençliğin ülkeye ve halka karşı sorumluluğunun adı olmalıdır. Burada da, gençliğin öfkesini örgütleyebilen ve üretken kılabilen bir özne olarak, FKF’nin, bu hedeflerle sosyalizm perspektifi arasın- da bir mesafe tarif etmemesi zorunluluktur. Bugünkü tabloda, TKP’nin etki alanından doğal olarak beslenen ve bunu kurduğu dolayımlı siyasi mekanizmalarla yeniden üretebilen bir FKF’den farklı bir noktada olduğumuzu görüyoruz. Bir kitle örgütü, sosyalist özneyi silikleştirerek değil, aksine dinamik kılarak ve örgütleyerek anlam kazanabilir. Burada kastedilen, FKF’nin doğrudan TKP’yi örgütlemesi değildir kuşkusuz. Ancak bugün, açıkça fark edilecek şekilde, üniversitelerde, TKP’nin varlığının neredeyse sıfırlandığı, parti birimlerinin ilgisizlikle karşılandığı ve parti örgütünden aldığı enerjiyi örgütlü bir kitlesellikle buluşturamayan bir FKF görüyoruz. Parti-kitle örgütü denklemi, yalnızca her iki ayağı dengeli olarak güçlenir, dinamikleşirse büyüyebilir ve örgütleyici olabilir, aksi halde siyasal öncülük yeteneklerinden yoksun kalır. Değerlendirmeyi öğrenci çalışmamızın son bir yılına daraltacak olursak, Haziran’ın üniversitelere yansımasının, artan hareketlilik ve hızlı bir kitleselleşme olanağı olacağına yönelik beklentilerin, istenen düzeyde karşılık bulmadığını söylemek gerekir. Bu gerçekliğe, “ama başarılarımız da var” itirazı yapılmasının ise gelecek dönemin yol haritasını belirlemek için yapacağımız değerlendirmelerde bir anlamı olacağı tartışmalıdır. Elbette yaptığımız hiçbir şey boşa gitmedi. Fakat elimizd e ne olduğuna yönelik gerçekçi bir kavrayışa sahip olmadan, önümüzü görmek zorlaşıyor. Kitleselleşen bir etkiye ulaşmanın yalnızca “buna karar vermekle” mümkün olmadığını bizlere gösteren bu dönem, hedeflerimize ne kadar yakın, ne kadar uzak olduğumuz konusunda da nesnel bir yaklaşım ihtiyacı doğuruyor. Kağıt üzerinde kaç kişi olduğumuzu tarihimizin hiçbir döneminde abartmadık, merkeze koymadık. Bu tavrı sürdürmeli, siyasal karşılıkları gözetilen verilerle, eksikliklerimizi nasıl kapatabileceğimize, kulüp çalışmalarımızı nasıl yeniden yerli yerine oturtabileceğimize, gençliğin siyasal arayışına gerçekçi yanıtları nasıl sunabileceğimize odaklandığımız bir tartışma yürütmeliyiz. Atılım Kongresi Gençlik Konferansı Hazırlık Komitesi