2
olmaktan uzak ve parçalı görüntüye şaşırmamıştır; bundan sonra da şaşırmamalıdır. Sokağa çıkanların hepsi maden
işçileri, metal işçileri, sanayi işçileri olsa
bile -bu ölçüde olmayan- bir çeşitlilik hali
mevcut olacaktır. TKP, tarihte tekerrür
aramamaktadır. 2013 Haziranı, benzetme yoluyla bile, 15-16 Haziran 1970 değildir; farklı, yeni türde bir boyun eğmeme halidir.
TKP, son derece gerçek ve yakıcı sorunların biriktiğini, Haziran’dan sonra geçen
bir yılda dengelerin yine değişmeye başladığını, AKP diktatörlüğü projesinin hâlâ
ilerlediğini ve karşıtlarını yaratırken yandaşlarını da konsolide ettiğini görmektedir. Bu durumun sonuçlarının kısa süre
içinde ortaya çıkması ve ortamı daha da
boğucu hale getirmesi olasılığı artmaktadır.
Atılım Kongresi, TKP’nin etkileyebileceği
oldukça geniş bir dış çepere nasıl ve derhal ulaşılacağını tartışmak ve hızla adım
atmak iradesinin beyanıdır. Eski alışkanlıklarla siyaset yapmak mümkün değildir.
Eski üslupla dışa dönük siyaset yapılamaz ve kitleler bir kez değil, on kez sokağa dökülseler, sola açık ama sosyalist
olmayan insanlarla sosyalistler arasındaki
açı bir nebzeden fazla daraltılamaz. Oysa
TKP, hızla “etki çarpanını” artırmak durumundadır.
TKP’nin “aydınları” ve “örgütçüleri” olmayacaktır. Elbette bütün görevleri herkes birlikte üstlenemez. Fakat komünist
partilerinin çok az sayıda “büyük aydını”
olabilir. Komünist partilerinde çok özel
durumlar dışında tüm aydınlar siyasal aydınlardır ve ona göre roller üstleneceklerdir. Böyle bir ayrımın üremesi, üretilmesi
ve yeniden üretilmesi, TKP’nin siyasi hedeflerine tamamen terstir, asla kabul edilemez.
Siyasi hareketler prensip savunma, ruh
haline göre şekillenme, ideolojik pozisyonları siyasi önerme zannetme yerleri
olamaz. Bunların hepsi vardır. Sonuçta
insandan bahsediyoruz. Ama yetmez ve
fazla içe dönüklük zaten tek başına bile
yetmemesini garanti edebilir.
Bir hareket, sahip olduğu bütün iletişim
organlarıyla o dönemde temel olacak
birleştirici siyasi mesaja sahip olmalı ve
bunu göstermelidir.
Vakit kaybettik yoldaşlar. Yaz aylarını
boşa geçirmeyeceğiz.
TKP Atılım Kongresi Bülteni
Gerçekler inatçıdır...
Bir önceki bültenimizde yer alan
Aydemir Güler imzalı, “Yöntem...
Ya da her şey birdenbire oldu”
başlıklı yazıda, “bir gece yarısı
emaili” çerçevesindeki söylentinin perde arkası ele alınıyordu.
Yazının bir bölümünde, bu acil
iletinin, gece yarısına kadar hızla yayılan bir dezenformasyona,
parti MK’sındaki üç ismin istifa
ettiğinin partililere duyurulmaya
başlanmasına karşı, böyle bir
şeyin olmadığını, bir psikolojik
savaşa, bir güven kaybettirmeye yönelik propagandaya maruz kalındığını açıklamaya, bunu
durdurmaya yönelik olduğu anlatılıyordu.
İlk günden itibaren, söylentiyi
yayanlar tarafından “kararlılıkla”
inkâr edilen bir şeydi bu. Ne bir
kişiyle görüşülmüş, ne de istifa
edenler olduğu söylenmişti! Bu
emaili bir gece yarısı gönderenler yalan söylüyordu, olmayan
bir şeyi varmış gibi gösteriyordu!
Ne demekti gece yarısı email atmak!
Zamanla, tanıklıklar ortaya çıktıkça ve bu inkâr sürdürülemez
hale geldikçe, söylemdeki “kararlılık” da yumuşamaya başlamıştı. Bu dönemin versiyonu,
“hiçbir MK üyesi, böyle bir istifa
olduğunu söylemedi” olmuştu.
Yani, bunu “tabanlarından ya da
alt kadrolarından birileri” söylemiş olabilirdi. Hatta, “bunu yapanlar bulunmalı, hesap sorulmalı” deniliyordu.
Yine zamanla, ki burada zamandan kastedilen günler, saatlerdir,
özel ve toplu görüşmelerde, “üst
düzey” kişilerce bunun söylendiği ikrar edilir olmuş, isimler verilmiş, ama bu durumun “aşağıya”
yansıtılması halinde inkârın süreceği belirtilmişti.
Ne de olsa bu fasıl, inkâr halinde
kanıtlanamayacak, “söze karşı
söz” konumunda sönümlenebi-
lecekti.
“Gece yarısı gelen mesnetsiz
email” üzerinden karalama propagandasına devam edilebilir,
darbeye maruz kalmış mağdurlar rolü sürdürülebilirdi!
Ama işte, zaman da, gerçekler
de, durduğu yerde durmuyordu
ki! An geldi, çıkardıkları bültende
konuya değinmek zorunluluğu
doğdu.
“İstifa söylentisini kim yaydı”
başlıklı bir bölümde, şunlar anlatılıyordu “Yoldaşa Mektup” adını
kullanan yayının 2. sayısında:
“Şimdi Atılım Kongresi adlı çalışmayı örgütleyen bir yoldaş”,
“eski iki MK üyesine”, “dışımızda
bir irade varsa çekilebiliriz” demişti. Ankara’dan bir avukat da
İstanbul’a yola çıkmıştı!
İşte bu “çok açık ifadeler” üzerine, “parti ertesi gün bir kaosla karşı karşıya kalmasın” diye,
tedbir olarak, “partide sorumluluk yapan” –ifade böyle, ellemedik- kişilerce, partililere “ayrıntıları sonra bildirmek üzere” haber
duyurulmuştu.
“O günün sıcaklığında ve gerginliğinde”, açıklamaların, “istifa
ettiler denildiği algısı” yaratmış
olması mümkündü!
Ama şu da vardı, “bir yoldaş” da,
sosyal medyada “akıl ve zorbalık
ayrılıyor” diye bir mesaj atmıştı,
bu da aynı şey değil miydi!
Olan biten ve bültende bunlar
üzerine yer alan açıklama, böyledir. Takdirinize bırakıyoruz.
Sözlü ifadeler kısmına hiç girmiyoruz.
Ama, zaman da, gerçekler de,
durduğu yerde durmuyor, saatlerle ölçülür hızla ilerliyor... Yarın
ne olacak, hangi adım atılmak
zorunda kalınacak? Hangi söylenti sürdürülemez olacak? Ya
sonra?