Bir çocuk, her neredeyse bulur muydu oyunu? Görmek istediğini görebilir
miydi yıkıntıda dahi? Yoksa biz büyümüş vücutların bir başka hayal gücü
müydü bu da? Zihin için feza mıydı hayal gücü? Öyleyse hayal gücünün
feza diye götürdüğü yer sığ kalabilirdi bir kâmil gönül için…
Sabaha kıyasla, ensesinde daha ağır bir kamerayla adımlıyordu sokakları
artık. Evine yaklaşırken bir yandan şeffaf çocuğun çektiği resimdeydi gözü.
‘’Kırmızı duba’’ dedi. Ardından ‘’Kırmızı top…’’ Gözleri doldu… Üzerinde
memnuniyetle taşıdığı yorgunluk yaşaran gözlerine karşı koymasına
engel oldu, resme bakmaya devam ederken. Koca yıkık tersaneye, kokusu
burnuna gelen paslı demirlerine, yağlı büyük makinalarına, deniz
dalgalarının beslediği yosunlu çatlak beton zeminine bakarken, tersanenin
paydos zilini duydu… Aynı anda yanağında asılı kalan gözyaşı ağırlaşıp
resmin üstüne düştü. Birden yavaş bir hareketlenme gördü resimde,
ağzından ilk çıkansa ‘’Hayır.’’ oldu. Hareketlilik menzile varmak üzere,
yavaşça ve sürekli bir değişim içindeydi… Ayaklarını istemsizce atsa da,
bildiği gerçekliğe tutunmanın yolu şimdi de bu olmuştu, yürümeye devam
etmek… Bu, yakasına yapışmak istediği ikinci bağlantı duygusuydu,
gerçeklik adına… Oysa gözlerinin önünde tersanenin paslı demir parçaları
birbirine hızlıca kaynıyor ve ayaklanıyordu. Demirler ağaç şeklini alıyorken,
ses, yine oradaydı;
‘’Bir orman bekliyor seni…’’
Çatlak beton zemindeki yosunlar da taze çimenler gibi doğrulmaya devam
ediyordu, kırmızı dubanın demirlerin arasından yukarı doğru yükseldiğini
gördü. İkinci kez ‘’Hayır.’’ dediğinde sesinin çıkmadığını fark etti. Yağlı
büyük makinalar eğilip köprü olmuştu, deniz dalgalarıysa altında çağlayan
bir dere… Demirden ağaçların ortasından yükselen kırmızı duba bu
manzaranın tepesine doğru yükselişini bitirdiğinde gövdesi gümüş
kesmişti.
‘’Ay’ın düştüğü yere doğru…’’
Artık bir gümüş Ay olmuş kırmızı duba, ışığını giderek arttığında ağaçtan
kabuklarını giymişti kaynayan demirler… Apartmanına geldiğinde elleri
titriyordu, yatağına girdiğinde resim bilincinde son şekillini almıştı ve minik
bir ormana bakarak solumaya devam etti…
‘’Işığına uyan, uyan!‘’
9
Devam edebilir…