Kalabalık Dergi Kalabalık Shi | Page 8

‘’Seyir, gerçeği görmek adına yetersiz de olsa, kokusunu taşıyabilir hakikatin…’’ Kırık tebessümünü selametle giyinip tamam etti dudaklarında… Yapması gereken işleri için yol almadan önce söylendi; ‘’Esrarengiz bir olayım, meçhulüm…’’ Hazırlaması icap eden işlerle peşinde koşuyordu şimdi, olanca sırrıyla akmaya devam eden zamanın. Sadece tek poz daha gerektiren bir işi kalmış olsa da, başından beri içine girdiği temponun çekiciliğiyle devam ediyordu hızlı adımları… Her şey bittiğinde elinde olanları kontrol etti; elli adet fotoğraf, evet, hepsi tam da istenilen açılarda. Bazı aksesuarlar, stüdyo için. Önceden çekilmiş fotoğrafların baskıları, bu sefer daha canlı renklerde. Başka bir ekibe atalog çekimleri için destek, eğlenceli bir sette. Vergi dairesi ziyareti, k muhasebeciye destek. Ufak bir toplantı, neyse ki, ufak bir toplantı. Baskısı kalmamış Don Kişot, hey, bu gerçekten iyi korunmuş bir kopya! Artık geriye bu listedeki öğeleri yerli yerlerine götürmekle tamamlanacaktı günün işleri… Eve dönüş yolunu tutarken bir dolu işi eksiksiz yapmanın memnuniyeti, keyif duyduğu bir günden arta kalan zamanla, bütün azalarında dolaştırdı gülümsemesini… Henüz aynı haldeydi ki, önüne çıkan bir çocuğa takıldı gözü, yanına yaklaştı, kendince bulduğu ve şimdiye kadar kimsenin hayır demediği şeyi yaptı; çocuğun boyuyla aynı hizaya gelecek kadar çöktü yere, kamerasını uzattı ve ‘’Fotoğraf çekmek ister misin?’’ dedi. ‘’Burasına mı basacağım?’’ der demez ‘’Evet.’’ dedi, küçük ayaklarına sandalet giymiş çocuğa. Sağa sola bakındı, yarısını zar zor kavrayabildiği elleriyle tuttu fotoğraf makinesini. Uzun parlak sarı saçları, yuvarlak beyaz bir yüzü vardı, o kadar beyazdı ki, tombul yanaklarının ardı görülebiliyordu, şeffaf gibiydi cildi… Kamerayı, bulundukları yerdeki tersaneye doğrulttu şeffaf çocuk. Hangi gözünü kırpacağını bilememiş olmalı ki, başta ikisini birden yumdu. Daha sonra bu iki kapalı gözden birini açtı ve kameraya yaklaştırdı. Parmağını deklanşöre doğru tırtıl gibi tırmandırdı ve… ‘’Tamam.’’ dedi. Kamerayı elinden alıp teşekkür ettikten sonra ‘’Tersaneyi mi çektin?’’ diye sordu şeffaf yüzlü çocuğa. ‘’Hayır.’’ dedi, ‘’Kırmızı topu çektim, bak…’’ Vedalaştıktan sonra yüzündeki gülümsemeyle kameraya dönüp ‘’Kırmızı top mu?’’ dedi. Yürümeye devam ederken yarım gözle resmi incelemeye başladı. Kırmızı topu bulmak zor olmazdı değil mi? Bir yandan resmi çekilen tersaneye canlı olarak bakarken, bir yandan da gördüğü kırmızılıkları, makinesinden yakınlaşarak denk getirmeye çalışıyordu. Durdu, ‘’Bunu top mu sanmış?’’ dedi. O Kırmızı yuvarlak, demir yığınının içinden yarısı görünen bir dubaydı… 8