Hiç ses yoktu, ne bir uğultu, ne bir çınlama duymuyordu. Ay, sakin
düşüşüne devam ederken insanlar yükselmeye devam ediyordu. Ay aşağı,
insanlar yukarı… Aralarında bir bağlantı olmalı mıydı? Bu arada onu
kollarında tutmak giderek daha mı zorlaşıyordu? Tersine dönecek gibiydi?
Kim kimi taşıyordu? Çekim bu şekilde artarsa ne yapardı? Yer çekimi yer
değiştiriyor olabilir miydi? Neden bir tek kendisinin yerde durduğu
sorusunu ‘’kendi rüyam’’ diyerek itiyordu aklı, belki de farkında bile
değildi bunu yanıtlarken, aklı engel oluyordu idrakine… Nefesi göğsüne
battığında yavaşladı. Ne yani, ay düşüyor, ışık yer değiştiriyor, insanlar
yükseliyor ama gelgelelim koşudan nefesi mi tıkanıyordu? O sırada içinden
söylendi, ‘’esrarengiz bir olayım, meçhulüm…’’
Bulunduğu yere baktı, ne kadar ilerledi? İkinci bir depremle daha sarsıldı
zihni. Bu nasıl olabilirdi! Nasıl farkına varamadı? Belli bir mekanda değildi!
tabi ya, hiç anlatılmamıştı bulunduğu civar, yoksa ay’ın düşüşü sebebiyle,
ışığının hareketleri, çevreyle anlatılmaz mıydı? Feda edilir miydi bu anlatı?
Ay ışığının farklı açılardan tasvirini kim istemez? Aslında kim görmek
istemez nur’u… Çimleri hatırlıyordu halbuki, üstünde oturuyorlardı, gözleri
gümüş kesilmeden önceydi… Fakat sonra, sonrası bu, ayağı yere basıyordu
ama yer yoktu, yükselenler kendi boyunu aştığı için yukarıda
gözüküyorlardı, ay yine düşüyordu çünkü ışığı aşağıya doğru kayıyordu…
Işığının ulaşmadığı yer ise karanlık… Zifiri gıyap… Gerçekten giderek
ufuk çizgisinin ardında kalıyordu artık. Kolları daha fazla dayanamadı,
anlaşılan herkes kendi idraki kadar y