‘’Seyir, gerçeği görmek adına yetersiz de olsa,
kokusunu taşıyabilir hakikatin…’’
‘’Biz balıklar neden sessiz kalırız, aslında neden susmayı sizlerden iyi biliriz
biliyor musun?’’
İçinde, okuduklarına karşı doymamış bir şeyler olmalıydı ki, elindeki bu
silik kopyayı ikinci kez okumaya başladığında heyecanının azalmasını
istemedi. Yatağında oturmaya devam ederken, gözlerini sayfadan ayırmadı.
‘’Kendi dünyamızın sınırlarını sadece yukarı doğru yüzerek anlayabiliriz de
ondan,’’
Diğer cümleye geçiş oldukça anlaşılmaz görünüyordu ve belki de sırf
bundan dolayı elindeki kâğıdı yatağın üzerine bırakıp kahve hazırlamak
için mutfağa girdi. Fincanın içini kahveyle doldurdu ve su kaynarken
kaşlarını yukarı kaldırarak sıkılgan nefesler verdi. Sıcak suyu kahvenin
üzerine döktü, içindeki kaşıkla birkaç kez karıştırdı ve oracıkta iki yudum
aldı. Odasına döndüğünde yatağa oturmasıyla kâğıdı yakalaması bir oldu.
Okuduğu son cümleye kahvesini ikinci kez yudumlamadan önce göz
gezdirdi ve hemen ardından fincanına bakıp; ‘’Hey, içerideki balıklar, hadi,
yukarıya doğru yüzün! Bize anlatacak şeyleriniz olmalı!’’ dedi ve gülümsedi.
‘’bu edep dudaklarımızı memnuniyetle mühürler…’’
Devam eden cümleyi okurken kahvesinin son yudumu boğazından geçiyordu ve nedense kendini kahkahalar atan ayyaş biri gibi hissetti. Kahve fincanı, dev bir bira bardağına; yatağı, hırpalanmış ahşap bir masaya dönmüştü. Okudukları, onlarsa masum olan diğer şeyleri temsil ediyordu…
Fincanını mutfağa bırakıp üst üste yığılmış, yıkanmayı bekleyen bulaşığa
baktı. ‘’Tamam,’’ dedi. ‘’Yarın yıkanıyorsunuz, anlaştık.’’ Ardından yüzünü
yıkadı, aynaya baktı, yanaklarını parmaklarıyla yukarı-aşağı oynattı.
Okuduklarıyla oyalanmaya devam ediyordu; bir şeyler anlamış mıydı,
sindirmeye mi çalışıyordu, yazanların içinde henüz göremediği şeyler
olduğundan mı yeniden okumak istiyordu işaretli yerleri? Yarının mesaisi,
güneşi ve bütün bunlarla birlikte geleceğe dair bir cezbe… Başını yastığa
böylece koyarken rüyasında onu nelerin beklediğini tahmin edebilir miydi?
Yastıklarımız içindeki bir düğmeyle küçülüp cebimize girse neler olabilirdi?
Uyku saydam, sıcak ve yalın örtüsünde, dünü, bugünü, yarını ve sinenin
gizlisiyle üzerindeydi artık. Gözlerini bu âleme açalı aslında epey olmuştu.
Ancak bilmediği bir hızla karşısında onu gördüğünde her şey daha gerçek
oluvermişti…
20