Kalabalık Dergi Kalabalık Shi | Page 14

‘’Seyir, gerçeği görmek adına yetersiz de olsa, kokusunu taşıyabilir hakikatin…’’ Gözlerini yan dairenin televizyonundan gelen çizgi film sesleriyle açtı. Başının ucundaki radyoya uzanıp sessizce, sakın bana ‘’That was just a dream’’ deme dedi ve alarmını çalmaya başlamadan kapattı. Ardından yeniden radyosuna seslendi, ‘’Ne oldu, formdan mı düştün?’’ Bir eli yastığının uç köşesindeki başının altındaydı. Sırtüstü uzandı, kollarını havaya kaldırıp birkaç kez salladı, parmaklarını olanca açarak esnetti ve serbest bıraktı. Gözlerini ovuşturup saçlarını avucunun içiyle geriye yasladı ve bir müddet tavana bakarak bekledi. Gördüğü rüyadan kalan şarapnel parçalarına rağmen içindeki bir şey ona deliler topluluğundan bir tartışmaya maruz kalmışçasına aldırmazlık aşılıyordu. Bu başa gelen veya gelebilecek şeyler için, kendini bir şeylerle ikna olmak ve ikna etmek üzere gard almış bir kişilik ürünü olabilir miydi? Banyoya doğru ilerlerken, kendini kandırarak neler yapabileceğini açıkça görebildi; yatağından uzaklaştıkça kafasının içindekileri ve içine işleyen diğer şeyleri yatağa bıraktığını, tekrar gece olduğunda yatağa girmeden önce yorganını silkelerse yatağında bıraktığı bu şeylerden kurtulacağını ve temiz bir çarşafta uyuduğunda bunun temiz bir sayfayla aynı şey olduğuna ikna olabilmişti... Komik olansa bu saçmalığı bir rüya komplikasyonu olarak gördüğünde başladı ve bunu kontrol edemediği bir tiyatro olarak tanımladı. Bir taraftan yaşadıkları üzerine samimiyetle hazırda bekleyen kalbi diğer taraftan deliliğin dilini çözmeye başlayan aldırmazlık kuşatması… Banyonun kapısını araladı. Dikdörtgen, gümüş çerçeveli, siyah boyalı tablo! Hayır! Gözlerini yumdu ve açtı. Dikdörtgen, gümüş çerçeveli, ayna! Hayır! Gözlerini sıkıca kapattı, başını eğdi, iki eliyle lavabonun hatlarını yakaladığında, alarmlı radyosundan ‘’That was just a dream’’ sesinin yükselmesi ve gözlerini açması neredeyse bir oldu. Tek hamlede aynaya arkasını dönüp banyodan ayrıldı ve odasına girip çalmakta olan radyoyu susturdu. Uyku sersemliğiyle alarmı ertelemiş olmalıydı. Anlaşılan bugün oyun günüydü ve kafatası yerine avucunun ortasına radyosunu yerleştirip ‘’Evet,’’ dedi. ‘’Konuşamıyorsun ama cevap veriyorsun.’’ Kısa süre elinde radyosuyla birlikte bir dizi hafif kırık vaziyette durdu ve ‘’Antrakt.’’ Dedi. Artık yüz yıkamanın tam vaktidir diye düşündü ve hızlı adımlarla banyoya ilerledi. Açık bıraktığı banyo kapısından içeriyi hızlıca süzdü, aynasının kendi endamında, yerli yerinde olduğuna sevindi ve karşısına geçti. Elinin tersini alnına koyup, mat ve ifadesiz bir sesle, ‘’Hah,’’ dedi, ‘’Ömrümün karıncalı dönemini rüyalarda geçiriyorum. Ah! Ne esrarengizim, ne meçhul...’’ Burnuna kadar gelen bu cıvık tiyatral havadan gırtlağını temizleyerek, ufak gülücükleriyle yüzünü yıkayarak ve yan daireden gelen çizgi film seslerini dinleyerek geçirdi. Başka zaman olsa en sulu şakalar bile onu çözmeye yetmezdi ama bazı günler iyi hissetmek, kimseye hatta kendini kandırmana bile müsaade etmeden sarıverirdi insanı. 14