Fotoğraf yaklaşırken değişecek şeyin şimdi içinde bulunduğu memnun
halin güzelliği olmasından korktu, böylece hala uyanamıyor olduğuna
sinirlendi, hâlbuki fotoğraf yaklaşmasına rağmen halen iyiydi. Yaklaşmaya
devam eden kareye odaklandı. Hâlâ iyiydi. Resmin üstündekiler seçilir
hale geldiğinde istemsiz olarak başını hafifçe geri çekti. Fakat üzerine hâlâ
kötü bir hal konmadı. Olabilir miydi? Bu onun evi miydi? Fotoğraf göğsüne
girerken uzaktan yavaş görünen bir gök taşının yakına geldiğindeki hızıyla
yüz yüze kaldı. Neler oluyordu? Sence de bir sorun yok muydu tümcelerde
ya da bütünlükte? Aylar önce olduğu gibi, yoksa bu kopuk anlatının sebebi
de mi buydu?
Bir sevgili kucağıyla aynı sıcaklıktaydı gözlerindeki ıslaklık… Odanın
ortasında öylece duruyordu. Başını ise yerden kaldırmaya cesaret
edememişti. Bu onun odasıydı. Hayatı boyunca huzur bulduğu kaç yer
olurdu insanın? Bu onun odasıydı ve iki sene olmuştu, bu dünyadan
ayrılalı iki sene… Gözlerini odanın içinde gezdirmeyi öyle çok istiyordu
ki, zihni, bunu onun için çoktan hazırlamış, başını kaldırmadan da bunu
yapabilecek hale getirmişti. Kafatası onun odasıyla dekore edilmiş gibiydi…
Ne yapacağını bilemediği bir halde gözlerini sıkıca kapatıp açarken görüntü
kararmaya başladı. Bayılıyor muydu yoksa oda mı uzaklaşıyordu? Ansızın,
başını bu karartıya kaldırdı. Gözünün ilk gördüğü şey çalışma masasının
köşesinde titreşip duran, dikdörtgen, gümüş çerçeveli, siyah boyalı
tablonun düşüşü oldu. Odanın hudutlarından çıkan tablo düşmeye devam
ederken, oda tamamen kararmış, gümüş çerçeve parıldamaya başlamıştı.
Tablonun içinde sadece siyah yağlı boya vardı ve altında henüz seçemediği
iki satır beyaz yazı. Onu izlerken yeniden aynı boşluğa dönmüş, gözlerini
kilitlediği tabloya bakarak süzülüyordu. Gümüş dikdörtgen çerçeve
parıltısını arttırırken genişlemeye başladı. ‘’Hayır!’’ Dedi. Giderek büyüyüp
onu içerisine alacağını sandı fakat artık kendisinden de yüksek bir hızla
uzaklaştığını gördü. Uzaklaştıkça büyüyor, büyüdükçe şeklini yitiriyordu.
Parlayan çerçeve genişledikçe üstündeki gümüş renk siyah yağlı boyayla
buluşuyor birbirlerinin içine karışıyorlardı. Gözlerini başka bir tarafa
çevirmeye çabalarken, bu hareketi korkudan değil olacakların azametinden
dolayı yaptığını anladı çünkü aslında içini kaplayan ferahlık hâlen
yanındaydı. Kısa süre sonra genişleyen tablonun içindeki beyaz yazı da
büyüdü. Çerçevenin parlak gümüşü, içindeki siyah yağlı boyayla karışmış,
başının önünde koca bir yuvarlak olmuştu. Son olaraksa sahneye büyük
beyaz yazı girmiş ve bu yuvarlağın içinde kraterler açmıştı. Ay’a dönen bir
çerçeve karşısında boşlukta süzülmek, ışığı gövdesinden geçen bir gezegeni
selamlamakla son buldu… Neyse ki, gözleri bu zifiri siyah tablonun
altındaki iki satır yazıyı krater olmadan önce okuyabilmişti;
‘’ Ay’a öfkelenmişim ben,
işte böyle kapkaranlık bir gece olmuşum.’’
Devam edebilir…
13