Kalabalık Dergi Kalabalık Shi | Page 13

Fotoğraf yaklaşırken değişecek şeyin şimdi içinde bulunduğu memnun halin güzelliği olmasından korktu, böylece hala uyanamıyor olduğuna sinirlendi, hâlbuki fotoğraf yaklaşmasına rağmen halen iyiydi. Yaklaşmaya devam eden kareye odaklandı. Hâlâ iyiydi. Resmin üstündekiler seçilir hale geldiğinde istemsiz olarak başını hafifçe geri çekti. Fakat üzerine hâlâ kötü bir hal konmadı. Olabilir miydi? Bu onun evi miydi? Fotoğraf göğsüne girerken uzaktan yavaş görünen bir gök taşının yakına geldiğindeki hızıyla yüz yüze kaldı. Neler oluyordu? Sence de bir sorun yok muydu tümcelerde ya da bütünlükte? Aylar önce olduğu gibi, yoksa bu kopuk anlatının sebebi de mi buydu? Bir sevgili kucağıyla aynı sıcaklıktaydı gözlerindeki ıslaklık… Odanın ortasında öylece duruyordu. Başını ise yerden kaldırmaya cesaret edememişti. Bu onun odasıydı. Hayatı boyunca huzur bulduğu kaç yer olurdu insanın? Bu onun odasıydı ve iki sene olmuştu, bu dünyadan ayrılalı iki sene… Gözlerini odanın içinde gezdirmeyi öyle çok istiyordu ki, zihni, bunu onun için çoktan hazırlamış, başını kaldırmadan da bunu yapabilecek hale getirmişti. Kafatası onun odasıyla dekore edilmiş gibiydi… Ne yapacağını bilemediği bir halde gözlerini sıkıca kapatıp açarken görüntü kararmaya başladı. Bayılıyor muydu yoksa oda mı uzaklaşıyordu? Ansızın, başını bu karartıya kaldırdı. Gözünün ilk gördüğü şey çalışma masasının köşesinde titreşip duran, dikdörtgen, gümüş çerçeveli, siyah boyalı tablonun düşüşü oldu. Odanın hudutlarından çıkan tablo düşmeye devam ederken, oda tamamen kararmış, gümüş çerçeve parıldamaya başlamıştı. Tablonun içinde sadece siyah yağlı boya vardı ve altında henüz seçemediği iki satır beyaz yazı. Onu izlerken yeniden aynı boşluğa dönmüş, gözlerini kilitlediği tabloya bakarak süzülüyordu. Gümüş dikdörtgen çerçeve parıltısını arttırırken genişlemeye başladı. ‘’Hayır!’’ Dedi. Giderek büyüyüp onu içerisine alacağını sandı fakat artık kendisinden de yüksek bir hızla uzaklaştığını gördü. Uzaklaştıkça büyüyor, büyüdükçe şeklini yitiriyordu. Parlayan çerçeve genişledikçe üstündeki gümüş renk siyah yağlı boyayla buluşuyor birbirlerinin içine karışıyorlardı. Gözlerini başka bir tarafa çevirmeye çabalarken, bu hareketi korkudan değil olacakların azametinden dolayı yaptığını anladı çünkü aslında içini kaplayan ferahlık hâlen yanındaydı. Kısa süre sonra genişleyen tablonun içindeki beyaz yazı da büyüdü. Çerçevenin parlak gümüşü, içindeki siyah yağlı boyayla karışmış, başının önünde koca bir yuvarlak olmuştu. Son olaraksa sahneye büyük beyaz yazı girmiş ve bu yuvarlağın içinde kraterler açmıştı. Ay’a dönen bir çerçeve karşısında boşlukta süzülmek, ışığı gövdesinden geçen bir gezegeni selamlamakla son buldu… Neyse ki, gözleri bu zifiri siyah tablonun altındaki iki satır yazıyı krater olmadan önce okuyabilmişti; ‘’ Ay’a öfkelenmişim ben, işte böyle kapkaranlık bir gece olmuşum.’’ Devam edebilir… 13