işlemde yolsuzluk riski mevcut
mudur?
Özel sektörde, kamu sektöründe
olduğu gibi yolsuzluk riski mevcuttur.
Ancak, özel sektör için öngörülmüş
yolsuzlukla ilgili hükümler Türk hu-
kukunda klasik, kamusal bir rüşvet
alma/verme suçuyla aynı mevzuat ve
yasal düzenlemeler altında, çok sınır-
lı bir çerçevede düzenlenmiştir. Örne-
ğin, Türk Ceza Kanunu’ndaki rüşvet
suçuna ilişkin düzenlemede, rüşvet
alan tarafın özel sektördeki kişi ve
kurumlar olabildiği haller oldukça sı-
nırlı. Bu düzenlemeler, temelde kamu
kurumu niteliğindeki meslek kuru-
luşları ile kamu iştirakiyle kurulmuş
şirketler���������������������������
ve bunların bünyesinde fa-
aliyet icra eden vakıflar, kamu yara-
rına çalışan dernekler için getirilmiş
olup, özel sektör bakımından sadece
kooperatifler ve halka açık anonim
şirketler rüşvet suçu kapsamına alın-
mıştır. Örneğin halka açık olmayan
bir anonim şirket, bir limited şirketin
yöneticisine haksız menfaat sağladığı
durumda, bu durum Türk Ceza Ka-
nunu kapsamında rüşvet suçu olarak
sayılamaz. Bu gibi kamu sektörüne
yönelik kalan düzenlemeler, Türk
hukukunda özel sektörde rüşvet ve
yolsuzlukla mücadele suçu düzenle-
mesinin en temel eksiklerinden biri
olarak değerlendirilmelidir.
Türkiye’nin de onayladığı ulusla-
rarası mevzuat da, bu gerekliliği
onaylar bir çerçeve çizmekte, yol-
suzluğun özel sektöre sirayetini ön-
lemek ve özel sektörde muhasebe ve
denetim standartlarını yükseltmek
amacıyla önlemler alınmasını şart
koşmaktadır. Örneğin, Türkiye’nin
2006 yılında uygulamaya başladığı
Birleşmiş
Milletler
Yolsuzlukla
Mücadele Sözleşmesi, özel sektörde
yolsuzluğun engellenmesi için yasa
uygulayıcı kurumlar ile özel kuru-
luşlar arasında işbirliğinin geliştiril-
mesi, ilgili özel kuruluşların dürüst-
lüğünü korumaya yönelik standart
ve usullerin geliştirilmesinin teşvik
edilmesi, özel kuruluşlar arasında
saydamlığın artırılması ve yapı ve
büyüklüklerini dikkate alarak, özel
girişimlerin, yolsuzlukla mücadeleye
yardımcı olacak yeterli iç denetim
yollarına sahip olmasının ve bu özel
girişimlerin muhasebe kayıtlarının
ve gerekli mali raporlarının uygun
denetim ve tasdik usullerine tabi ol-
masının sağlanması gibi somut adım-
lar önermektedir.
Türkiye’nin bu ve bunun gibi adım-
ları gerçekleştirmesi için daha
fazla çaba sarf etmesi gerektiğini
düşünüyorum. Kamu sektörü ve özel
sektördeki rüşvet ve yolsuzluk kav-
ramlarının dinamikleri birbirinden
farklı olduğundan, Türk hukukun-
da, özel sektörün kendi dinamikleri
değerlendirilerek, uluslararası mev-
zuattaki yükümlülüklere de uyumlu
olacak şekilde yeni düzenlemeler ya-
pılması gerekiyor.
Örneğin, ���������������������������
Uluslararası Şeffaflık Der-
neği Türkiye’ye ilişkin raporun-
da da atıf yaptığı TBMM Yolsuzluk
Araştırma Komisyonu Raporu’nda,
özel sektördeki aktif ve pasif rüşvet
suçlarına ilişkin olarak bir “Yolsuz-
lukla Mücadele Kanunu” hazır-
lanması gerektiğini belirtmektedir.
Bu görüşe katılıyorum. Özel sektör
ve kamu sektörünün dinamikleri
birbirinden bambaşka olduğu için,
sadece iki şirket arasındaki yolsuz-
luğu da düzenleyecek bir mevzuata
ihtiyacımız var.
Yolsuzlukla mücadele için somut
olarak şirketlerin neler yapmaları
gerekir? Bu konuda hukukçu ola-
rak sizin tavsiyeleriniz nelerdir?
En başta, klasik de olsa bilinç gere-
kir diyeceğim. Örneğin, rüşvet suçu-
nun söz konusu olabilmesi için her
ne kadar bir kamu görevlisinin dahli
gerekse de, sadece rüşveti alan değil
rüşvet veren kişi de suçun failidir.
Bunun yanı sıra, konuşmamızın ba-
şında da belirttiğim gibi, şirketlerin
kapsamına girdikleri düzenlemeleri
iyi bilmeleri ve bu düzenlemelere
paralel olarak iç uyum programları
düzenlemeleri yararlı olacaktır. Ay-
rıca şeffaflık politikası belirlemeleri,
bu politikayı şirket içi etik kuralları
(code of ethics) ve davranış kural-
ları (code of conduct) oluşturarak
sağlamlaştırmaları gerekmektedir.
Tabii ki bu tarz şirket içi kurallara
ilişkin olarak çalışanlara da gerekli
eğitimler verilmeli, yolsuzlukla mü-
cadele konusunda şirket içi bir far-
kındalık yaratılmalıdır. Etik ve İtibar
Derneği’nin (TEİD) yürüttüğü “Özel
Sektör Yolsuzluk Algı Araştırması”
da, şirket içi farkındalığın altını çi-
ziyor. Araştırmada sorulan “Etik ve
uyum konularından sorumlu bir kişi
var mı?” sorusuna çalışanların %54’ü
“evet” derken, %10’u “hayır”, %36’sı
ise “fikrim yok” cevabını vermiş.
“Şirketinizde yolsuzlukla mücadele
programı var mı?” sorusuna ise çalı-
şanların yalnızca %32’si “evet” ceva-
bını vermiş. Bunlar maalesef pek iç
açıcı rakamlar değil. Şimdi bu rakam-
larla ortaya çıkan anketin, ağırlıklı
olarak İstanbul’da yerleşik ve TEİD’e
üye olacak kadar bu konulara önem
veren şirketlerde çalışanların cevap-
larıyla oluştuğunu düşünelim. Bunu
düşünüp, bir de TEİD’le alakası olma-
yan ve İstanbul dışındaki şirketlerde-
k