ANALİZ |
||||
38 |
farklı siyasal ve hukuki yapılarda farklı şekillerde karşımıza çıksa da, gücün nimetlerinden yararlanan kim olursa olsun, artan düzenlemenin-yasalar aracılığıyla devlet müdahalesinin- hukukun üstünlüğü prensibini tehdit ettiğine ilişkin kaygılar yarattığı gözlemleniyor. Zaman içerisinde ekonomiyi yasalarla yönetmenin maliyetleri, bu yasalarla sağlanan yararların ötesine geçerek ekonomik alanda refahın düşmesine, hukuk ve siyasal alanda da olumsuz etkiler yaratmaya başladı. Bir grup, bu sorunların çözümünü düzenlemelerin tamamen terkedilmesi olarak görürken, diğer bir grup da düzenlemelerin ıslah edilmesinin sorunlara çözüm getireceğini savunmuştur. Hastalıklara ilişkin tedavi yöntemini bulmaya çalışmadan her şeyi kapamak yerine, geniş bir taraftar kitlesi bulan ikinci yaklaşımı benimseyerek problemlerin elimine edilmesine yönelik çözüm bulunabilecektir. Dolayısıyla, düzenlemelerin World Justice Project’ in hukukun üstünlüğüne ilişkin sunduğu prensipler( hesap verebilirlik, netlik ve anlaşılabilirlik, kamunun aydınlatılması ilkesi, temel hakları garanti altına alma, adillik, etkinlik, adil yargılanma ilkesi) çerçevesinde tasarlanması ve / veya yeniden şekillendirilmesi, hukukun üstünlüğünün ihlaline dair kaygıları ortadan kaldırabilecektir. Bu kapsamda, düzenleyici reformlarda orantılılık, hesap verilebilirlik, tutarlılık gibi birçok hedef konulmasına rağmen düzenleme uygulamalarının adil ve etkin olması, ancak“ şeffaf” bir yasal düzenleme sisteminde mümkün olabilmektedir. Tüm ülkelerdeki düzenleyici reformların en önemli bileşenlerinden biri olan şeffaflık, düzenlemeler ile ilişkilendirildiğinde, belirli bir alanda ilgili tarafların, konuyla ilgili yasal düzenlemeler hakkındaki enformasyona kolaylıkla ulaşabilmesi, mevcut bilginin net ve anlaşılır olması, bu yasal düzenlemelere göre verilen kararların mantıklı ve tahmin edilebilir olmasını ifade ediyor. Özellikle OECD ülkelerinde 2000’ li yılların başında, şeffaflığın önemli bir parçası olduğu, düzenleyici reform politikaları başlatıldı. Eksiklikler olsa da bu ülkelerin bazıları şeffaflık alanında önemli ilerlemeler |
John Cochrane |
DÜZENLEYICI DEVLETIN YÜKSELIŞI BIRÇOK ENDIŞEYI DE BERABERINDE GETIRMIŞTIR. BU ELEŞTIRILERIN EN ÖNEMLILERINDEN BIRI, ÜNLÜ IKTISATÇI JOHN COCHRANE TARAFINDAN ILERI SÜRÜLMÜŞTÜR.
kaydetmelerine rağmen şeffaflığın nasıl sağlanacağına ilişkin olarak, ülke uygulamalarında farklı yaklaşımlar olduğu gözlemleniyor.
KARNEMIZ KÖTÜ Türkiye bildiğiniz gibi, dünyanın en büyük 20 ekonomisi içinde ve ülke kişi başına geliri açısından üst orta gelir grubunda yer alıyor. 2012 yılından bu yana yapılan tüm indekslerde Türkiye’ nin skoru, hem genel olarak hukukun üstünlüğü indeksinde hem de düzenlemelere ilişkin değerlendirmelerde ne yazık ki aşağı doğru bir seyir izliyor. Buna göre önemli tespitlerde bulunmak mümkün. Bunlardan birincisi yukarıda da açıklandığı üzere, Türkiye’ nin“ hukukun üstünlüğü” alanındaki karnesinin kötü olmasıdır. Bu durum, bir yandan, coğ-
|
rafi ve kültürel olarak çok yakın ilişkilerde olduğu Ortadoğu’ daki tek ve örnek demokrasi olma iddiasında olan, diğer yandan Avrupa Birliği’ ne tam üye olmak için çabalayan bir ülke için negatif bir göstergedir. İkinci olarak, düzenlemelere ilişkin performansımızın hukukun üstünlüğüne ilişkin genel performans ile karşılaştırıldığında daha iyi durumda olduğunu söyleyebiliriz. Bunun en önemli sebebi, muhtemelen, bu düzenlemelerin ve ilgili kurumların yakın geçmişte, Avrupa Birliği düzenlemelerine uyumlu politikalar edinme çabaları çerçevesinde, Batı’ dan neredeyse aynen aktarılmış olmasıdır. Bir diğer önemli tespit ise, yıllar içinde notların iyiye gitmesi beklenirken kötüye doğru evrilmesi. Bu özellikleri sebebiyle Türkiye’ nin düzenlemeler ve şeffaflık bağlamında incelenmesi büyük bir önem teşkil ediyor. 1980’ li yıllarda Türkiye’ deki ekonomi politikalarında da yapısal bir dönüşüm yaşandığını söylemek yanlış olmayacaktır. O döneme kadar izlenen ithal ikameci politikalar yerini devlete ekonomide daha sınırlı bir rol veren, piyasa koşullarının daha etkili olduğu politikalara bırakmış ve ithalat rejimi serbestleşmiş, devletin fiyat kontrolleri kaldırılmış, kamu işletmelerinin özelleştirilmesi tartışılmaya başlanmıştır. Ekonomide devletin aktif rolü gerileyip, özel sektör ve piyasa mekanizması kaynak dağılımında daha etkin hale geldikçe düzenleyici yasalar ve kurumlar da yeni düzende yerlerini almaya başladılar. Bu çerçevede, düzenlemelerin genişlemesinde, Türkiye’ nin Batı ile ilişkileri önemli ölçüde etkili oldu ve düzenleyici yasalar ile kurumlar Avrupa Birliği’ ne( AB) üyelik hedefi ile uyumlu olarak çoğu zaman AB uygulamaları kopya edilmeye çalışıldı. Düzenleyici yasalar ve kurumlar Batı’ dan ithal edilmiş olsa da, Türkiye gibi düzenleme geleneğinin olmadığı bir ülkede diğer yasalar ve anayasanın, düzenlemelerin getirdiği kurumlar ve kurallar ile uyumlu olmaması düzenleyici sistemin etkin işleyişini engelleyecek belirsizlikler yaratabiliyor( 3). Nitekim bu belirsizlikler, Türkiye’ deki düzenleyici otoritelerin özellikle bağımsızlıklarını ve hesap verilebilirliklerini tartışmalı hale getirebiliyor. |