INmagazine Sayı 6 (Nisan, Mayıs, Haziran) | Page 40

ANALİZ
38
farklı siyasal ve hukuki yapılarda farklı şekillerde karşımıza çıksa da , gücün nimetlerinden yararlanan kim olursa olsun , artan düzenlemenin -yasalar aracılığıyla devlet müdahalesinin- hukukun üstünlüğü prensibini tehdit ettiğine ilişkin kaygılar yarattığı gözlemleniyor . Zaman içerisinde ekonomiyi yasalarla yönetmenin maliyetleri , bu yasalarla sağlanan yararların ötesine geçerek ekonomik alanda refahın düşmesine , hukuk ve siyasal alanda da olumsuz etkiler yaratmaya başladı . Bir grup , bu sorunların çözümünü düzenlemelerin tamamen terkedilmesi olarak görürken , diğer bir grup da düzenlemelerin ıslah edilmesinin sorunlara çözüm getireceğini savunmuştur . Hastalıklara ilişkin tedavi yöntemini bulmaya çalışmadan her şeyi kapamak yerine , geniş bir taraftar kitlesi bulan ikinci yaklaşımı benimseyerek problemlerin elimine edilmesine yönelik çözüm bulunabilecektir . Dolayısıyla , düzenlemelerin World Justice Project ’ in hukukun üstünlüğüne ilişkin sunduğu prensipler ( hesap verebilirlik , netlik ve anlaşılabilirlik , kamunun aydınlatılması ilkesi , temel hakları garanti altına alma , adillik , etkinlik , adil yargılanma ilkesi ) çerçevesinde tasarlanması ve / veya yeniden şekillendirilmesi , hukukun üstünlüğünün ihlaline dair kaygıları ortadan kaldırabilecektir . Bu kapsamda , düzenleyici reformlarda orantılılık , hesap verilebilirlik , tutarlılık gibi birçok hedef konulmasına rağmen düzenleme uygulamalarının adil ve etkin olması , ancak “ şeffaf ” bir yasal düzenleme sisteminde mümkün olabilmektedir . Tüm ülkelerdeki düzenleyici reformların en önemli bileşenlerinden biri olan şeffaflık , düzenlemeler ile ilişkilendirildiğinde , belirli bir alanda ilgili tarafların , konuyla ilgili yasal düzenlemeler hakkındaki enformasyona kolaylıkla ulaşabilmesi , mevcut bilginin net ve anlaşılır olması , bu yasal düzenlemelere göre verilen kararların mantıklı ve tahmin edilebilir olmasını ifade ediyor . Özellikle OECD ülkelerinde 2000 ’ li yılların başında , şeffaflığın önemli bir parçası olduğu , düzenleyici reform politikaları başlatıldı . Eksiklikler olsa da bu ülkelerin bazıları şeffaflık alanında önemli ilerlemeler
John Cochrane
DÜZENLEYICI DEVLETIN YÜKSELIŞI BIRÇOK ENDIŞEYI DE BERABERINDE GETIRMIŞTIR . BU ELEŞTIRILERIN EN ÖNEMLILERINDEN BIRI , ÜNLÜ IKTISATÇI JOHN COCHRANE TARAFINDAN ILERI SÜRÜLMÜŞTÜR .
kaydetmelerine rağmen şeffaflığın nasıl sağlanacağına ilişkin olarak , ülke uygulamalarında farklı yaklaşımlar olduğu gözlemleniyor .
KARNEMIZ KÖTÜ Türkiye bildiğiniz gibi , dünyanın en büyük 20 ekonomisi içinde ve ülke kişi başına geliri açısından üst orta gelir grubunda yer alıyor . 2012 yılından bu yana yapılan tüm indekslerde Türkiye ’ nin skoru , hem genel olarak hukukun üstünlüğü indeksinde hem de düzenlemelere ilişkin değerlendirmelerde ne yazık ki aşağı doğru bir seyir izliyor . Buna göre önemli tespitlerde bulunmak mümkün . Bunlardan birincisi yukarıda da açıklandığı üzere , Türkiye ’ nin “ hukukun üstünlüğü ” alanındaki karnesinin kötü olmasıdır . Bu durum , bir yandan , coğ-
rafi ve kültürel olarak çok yakın ilişkilerde olduğu Ortadoğu ’ daki tek ve örnek demokrasi olma iddiasında olan , diğer yandan Avrupa Birliği ’ ne tam üye olmak için çabalayan bir ülke için negatif bir göstergedir . İkinci olarak , düzenlemelere ilişkin performansımızın hukukun üstünlüğüne ilişkin genel performans ile karşılaştırıldığında daha iyi durumda olduğunu söyleyebiliriz . Bunun en önemli sebebi , muhtemelen , bu düzenlemelerin ve ilgili kurumların yakın geçmişte , Avrupa Birliği düzenlemelerine uyumlu politikalar edinme çabaları çerçevesinde , Batı ’ dan neredeyse aynen aktarılmış olmasıdır . Bir diğer önemli tespit ise , yıllar içinde notların iyiye gitmesi beklenirken kötüye doğru evrilmesi . Bu özellikleri sebebiyle Türkiye ’ nin düzenlemeler ve şeffaflık bağlamında incelenmesi büyük bir önem teşkil ediyor . 1980 ’ li yıllarda Türkiye ’ deki ekonomi politikalarında da yapısal bir dönüşüm yaşandığını söylemek yanlış olmayacaktır . O döneme kadar izlenen ithal ikameci politikalar yerini devlete ekonomide daha sınırlı bir rol veren , piyasa koşullarının daha etkili olduğu politikalara bırakmış ve ithalat rejimi serbestleşmiş , devletin fiyat kontrolleri kaldırılmış , kamu işletmelerinin özelleştirilmesi tartışılmaya başlanmıştır . Ekonomide devletin aktif rolü gerileyip , özel sektör ve piyasa mekanizması kaynak dağılımında daha etkin hale geldikçe düzenleyici yasalar ve kurumlar da yeni düzende yerlerini almaya başladılar . Bu çerçevede , düzenlemelerin genişlemesinde , Türkiye ’ nin Batı ile ilişkileri önemli ölçüde etkili oldu ve düzenleyici yasalar ile kurumlar Avrupa Birliği ’ ne ( AB ) üyelik hedefi ile uyumlu olarak çoğu zaman AB uygulamaları kopya edilmeye çalışıldı . Düzenleyici yasalar ve kurumlar Batı ’ dan ithal edilmiş olsa da , Türkiye gibi düzenleme geleneğinin olmadığı bir ülkede diğer yasalar ve anayasanın , düzenlemelerin getirdiği kurumlar ve kurallar ile uyumlu olmaması düzenleyici sistemin etkin işleyişini engelleyecek belirsizlikler yaratabiliyor ( 3 ). Nitekim bu belirsizlikler , Türkiye ’ deki düzenleyici otoritelerin özellikle bağımsızlıklarını ve hesap verilebilirliklerini tartışmalı hale getirebiliyor .