INmagazine Sayı 6 (Nisan, Mayıs, Haziran) | Page 39

Özgürlük Araştırmaları Derneği ’ nin girişimi kapsamında “ Türkiye ’ de rekabet hukuku ve otoritesinin şeffaflığı ne düzeyde acaba ?” diyerek başladığımız projemizi yakın zamanda Düzenleyici Otoritelerin Şeffaflığı : Türkiye ’ deki Rekabet Soruşturmalarının Şeffaflığı Üzerine Bir İnceleme ile sonlandırdık . Dünyada olduğu gibi Türkiye ekonomisinde de düzenleyici kurumların sayısı ve gücü giderek artıyor , buna paralel olarak artan gücün yarattığı sorunlar giderek daha fazla tartışılır hale geliyor . Ülke , düzenlemelerin etkinliği ve adaleti açısından diğer ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça gerilerde ve geriye doğru gitmeye devam ediyor . Bu nedenle , Türkiye ’ de düzenlemelerde reform ihtiyacı bulunuyor ve bu ihtiyaç giderek artıyor . Bu çerçevede düzenlemelerin etkinliğini değerlendiren çalışmalar kritik öneme sahip . Araştırmayı yürütürken hem bir ankete dayalı olarak paydaşların algılarını , hem de yasalara ve örnek olaylara dayanarak araştırmacıların tespitlerini inceledik ve rekabet alanındaki düzenlemelerdeki sorunların neler olduğu , paydaşların bu sorunları nasıl algıladıkları ve bu alanda şeffaflığı geliştirmek amacıyla neler yapılabileceği sorularına cevaplar bulmaya çabaladık . Bununla birlikte regülasyon süreçlerinin rekabetin kurumsallaşması için bir araç olduğunun göz ardı edilmemesi gerekli olduğu ve rekabeti yerleştiren bir regülasyon otoritesinin zaman içerisinde kendisini küçültmesi beklentisi , varılan en dikkat çekici sonuçlar oldu .

DÜZENLEYICI DEVLETIN YÜKSELIŞI 20 . yüzyılın son çeyreğinden itibaren , liberal ekonomi lehine güçlü argümanların oluşması ve bunların devletler tarafından destek görmesi , daha serbest bir piyasa ekonomisi yaklaşımının benimsenmesine yol açtı . Bu politikaların doğal bir sonucu olarak , Adam Smith ’ in ortaya koyduğu görünmez el teorisinde yer alan devletin müdahalesi bir nebze de olsa ortadan kalkmış , piyasalardaki aksaklıkların piyasanın kendisi tarafından , kendi içerisinde çözülebileceğine ve çözülemese dahi en iyi yöntemin bu olduğuna ilişkin akım , özellikle iş dünyasında kabul görmeye başladı . Nitekim bu durum , Chicago ekolünden de gelen ekonomistlerin ileri sürdüğü argümanlar ve kanıtlarla desteklenmeye çalışıldı . Buna karşın , bu süreçte hiçbir devlet müdahalesi bulunmadan her piyasanın işleyebileceğine ve kendi kendini düzeltebileceğine ilişkin görüşlerin , aslında gerçek hayatta öyle olmadığı ortaya çıktı . Bu sebeple , devlet ekonomik hayata doğrudan müdahalede bulunmak yerine ekonomide etkinliği sağlamak amacıyla kurallar ( düzenlemeler ) koydu ve bu kuralların uygulanması maksadıyla kurumlar ( düzenleme otoriteleri )
oluşturdu . Böylelikle , Amerika Birleşik Devletleri ’ nde başlayıp , Avrupa ’ ya , oradan da dünyanın diğer bölgelerine yayılan bu eğilim araştırmacılar tarafından “ düzenleyici devletin yükselişi ” ( rise of regulatory state ) olarak tanımlanmıştır ( 1 ). Devlet , kendi rolünü piyasanın aksaklıklarını ( market failures ) düzeltme ile sınırlandırıp yeni müdahale biçimi için daha esnek , yüksek derecede uzmanlaşmış ve merkezi otoritenin emrinde olmayan bağımsız düzenleyici kurumlar oluşturmuştur ( 2 ). Öte yandan , düzenleyici devletin yükselişi birçok endişeyi de beraberinde getirmiştir . Bu eleştirilerin en önemlilerinden biri , ünlü iktisatçı John Cochrane tarafından ileri sürülmüştür . Cochrane ’ e göre , yükselişte olan düzenleyici devletin , Batı ’ da bağımsız düzenleyici kurumların yetki ve güçlerinin artması , diğer bölgelerde de siyasi iktidarların düzenleyici kurumlar aracılığı ile güçlerini artırmaları sebebiyle hukukun üstünlüğü tehdit altında kalmıştır . Nitekim
DÜNYADA OLDUĞU GIBI TÜRKIYE EKONOMISINDE DE DÜZENLEYICI KURUMLARIN SAYISI VE GÜCÜ GIDEREK ARTIYOR , BUNA PARALEL OLARAK ARTAN GÜCÜN YARATTIĞI SORUNLAR GIDEREK DAHA FAZLA TARTIŞILIR HALE GELIYOR .
37