INmagazine Sayı : 5 (Ocak - Şubat - Mart) | Page 30

GÖ R Ü Ş Prof. Mark Kennedy David Cameron 28 İNGILTERE BAŞBAKANI DAVID CAMERON 2013 YILINDA DAVOS’TA, İNGILTERE VE BIRLEŞIK KRALLIĞIN HÜKÜMRANLIĞI ALTINDAKI HER YERDE (VERGI CENNETI ADACIKLAR DAHIL) ŞEFFAFLIĞIN ARTIRILMASI KONUSUNU VURGULAMASINA KARŞIN HERHANGI BIR ADIM ATILMIŞ DEĞIL. Devrimi ile şirketleri babalarının malı sananların yönettiği ekonominin geldiği yeri çok çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor! 2010 yılında 388 zengin kişinin varlığı dünyanın yoksul kesimlerinin varlıklarının toplamına eşitmiş. Sadece beş yıl içinde zenginlerin varlığı 500 milyar dolardan 1,7 trilyon dolara çıkmış. Üstelik bu dönem içinde dünya nüfusu 400 milyon kişi artış göstermiş. Başta fakir ülkeler olmak üzere tüm dünyada eğitim sisteminin çağdaş bir içeriğe dönüştürülmesi için ihtiyaç duyulan para BM verilerine göre 15 milyar dolar iken vergi cenneti olarak tanımlanan adacıklarda sadece 62 kişiye ait trilyonlarca doların hesaplarda yatıyor olması çarpıcı bir örnek. İsviçre “özel hesaplarındaki” tutar 2015 Aralık ayı itibarıyla 2,3 trilyon dolar olarak raporlara geçti (http://www.alternet.org/ books/how-much-money-does-1-havehidden-tax-havens). 2009’da Londra’da toplanan G-20 zirvesinin temalarından biri “bankacılıktaki gizliliğin sona erdirilmesi” idi. O tarihten sonra sadece İsviçre’de özel hesaplar %18 artış gösterdi! Tüm vergi cennetlerinde bu artışın %25 olduğu tahmin ediliyor. Buralara giden toplam paranın ise 7,5 trilyon doları aştığı biliniyor! Aslında adacıklardaki bu paralar resmi hesaplarda olsa en mütevazı hesapla hükümetler için 200 milyar dolarlık bir vergi kaynağı bu. Bu parayla gelir adaletsizliğini kapamak için eğitim, sağlık ve adalet altyapısı ile ilgili yapılabilecekleri bir düşünün. Ve bunlar sadece şahıslara ait tasarruflar, işini vergi cennetlerinden yönetmeyi kurumsallaştırmış bir dünya şirket de var. Sihirli bir el %1 için çalışıyor. 2013 yılında İngiltere Başbakanı David Cameron Davos’ta, İngiltere ve Birleşik Krallığın hükümranlığı altındaki her yerde (vergi cenneti adacıklar dahil) şeffaflığın artırılması ve gelir dağılımındaki adaletsizliğe neden olan vergi uygulamalarından tamamen kurtulunması gerektiğini vurgulamış olmasına karşın bugüne kadar herhangi bir adım atılmış değil! G20 liderleri her yıl toplanmaya devam ediyorlar. 2015’te Türkiye’de olduğu gibi. 1999 Seattle’dan bu yana alınan mesafe ortada. Rakamlar her yıl yoksul ülkeler aleyhine gelişmeler olduğunu söylüyor. Gelir dağılımındaki adaletsizliğin çarpıcı bir örneği Jamie Johnson’ın “%1” isimli belgesel filminde izlenebilir. Eğlendirici olan bu belgeselin ilginç tarafı bizzat %1 dünyasında var olan bir kişi tarafından bu çalışmanın üretilmesi. Jamie Johnson, Johnson&Johnson imparatorluğunu kuran kardeşlerin küçük torunu. Hani derler ya; “Yedi ceddine yetecek serveti var” diye… Öyle işte. Böylesine servetin sahibi biri tarafından yapılan bu filmi izlemek gerek. Jamie Johnson masanın altına gizlenmeden kendisinin de dahil olduğu %1’i sorguluyor. “SHAREHOLDER” OUT, “SHAPEHOLDER” IN Bu yüzyıl insanlık tarihinde en az Sanayi Devrimi kadar çarpıcı gelişmelere gebe. Kapitalizm ve komünizm iddiaları insanlık tarihi için kısa sayılabilecek bir süre içinde raf ömürlerini doldurdular. 1990’ların başında Greenpeace ile başlayan ama 1999 Seattle sokaklarında yankılanan “protest” duruş sosyal ortakların dışında bir kavramı daha hayatımıza soktu: “shapeholder”. Argo tabirle “ayar” verenler. Kasım 2015’te Boğaziçi Üniversitesi kampüsünde düzenlenen İtibar Zirvesi’ne katılan Prof. Mark Kennedy sunumunda bu ifadeyi kullandı. Kennedy, Amerikalı bir senatör… Ama Barack Obama ve George W. Bush’un da danışmanlığını yapmış. İtibar ve lobicilik alanlarında dünyanın önde gelen uzmanlarından biri olarak tanıtıldı. Tam o sırada üniversite öğrencileri Prof. Kennedy şahsında ABD’nin dünyadaki uygulamalarını protesto ediyorlardı! Üstüne üstlük zirvenin düzenlendiği binanın önüne de bir açık hava sergisi açmışlar, ABD’nin başta Irak olmak üzere demokrasi götürmeyi vaat ettikleri uygulamaları sergiliyorlardı. Prof. Kennedy sunumunda, kendisini pro-